Suriye’nin Başkenti Şam’ın kıyısındaki Deraya, Ağustos 2012’de muhaliflere yönelik operasyonlar başlamadan hemen önce yoğun bir bombardıman altında kaldı.
Bu beklenmedik bir bombardıman değildi. 2011’de Suriye savaşı başladığından bu yana Deraya halkı, devlet başkanı Beşşar Esad’a muhalif olduğunu gizlemiyor; silahlı muhaliflere destek veriyordu.
Ancak yoğun bombardıman bittiğinde, ürkütücü bir sessizlik başladı. Deraya sakini Tarek Jabir, “Bombalar durduğunda başka bir şeyin başlayacağını biliyorduk” diyerek o gergin bekleyişi anlatıyor.
O tarihe dek ülkenin farklı bölgelerinde yapılan katliamlara da tanık olan Jabir, tüm göstergelerin yeni bir katliama işaret ettiğini söylüyor:
“Mobil telefon hatları kesilmişti, şehrin çevresinde birçok kontrol noktası kurulmuştu.”
Saatler sonra silah sesleri ve Suriye ordusuna bağlı askerlerin naraları duyulmaya başladı; katliam başlamıştı.
Görgü tanıklarının anlattığına göre askerler sırayla her bir eve girerek “teröristleri aradıklarını” söylemeye başladı.
Deraya’da herkes, Şam yönetiminin “terörist” kabul ettiği silahlı muhaliflerin barındığını biliyordu. Ancak bir süre sonra halk, bu operasyonun muhalifleri değil sivilleri hedef aldığını “açıkça gördü.”
O dönem çok sayıda kişinin öldürülmesiyle ilgili Suriye devlet medyası, “Deraya’nın terörist artıklarından temizlendiğini” yazdı. Hükümet, yargısız infazların ve diğer savaş suçlarının işlendiğine dair suçlamaları reddetti.
Avukat Yasmine Nahlawi, İngiltere merkezli Suriye İngiliz Konsorsiyumu adlı grubun başlattığı bir incelemeye öncülük ederek Deraya’da yaşananları ortaya çıkarmaya çalıştı:
“Öldürülen 700’ün üzerindeki kişiden 63’ü çocuk ve 36’sı kadındı. Elleri bağlanıp öldürülen erkeklerin arasında pijama ve terliğiyle olanlar vardı. Bunlar askeri hedefler değildi; bu doğrudan sivillere yönelen bir saldırıydı.”
Derayalı aktivistler, 24 Ağustos’ta başlayan katliam öncesi “Özgür Suriye Ordusu” adı altında savaşan silahı muhaliflerin çoğunun şehri terk ettiğini söylüyor.
O dönem 19 yaşında olan Meidyn (gerçek adını gizlemek isteyen bir Derayalı) yaşananların çoğuna tanık oldu. Askerlerin tek tek evlere girerek gençleri dışarı dışardığını, bunların bir kısmının hemen evlerinin önünde öldürüldüğünü söylüyor. Meidyn ve arkadaşı, bu esnada askerlerin görüş alanına girmemeye çalışıyordu:
“Biz yeraltında yaptığımız bir gizli bölmede saklanıyorduk. Ne kadar korktuğumuzu tahmin edemezsiniz. Ölümle aramızda hiçbir şey yoktu.”
Kısa bir süre sonra hayatta kalanlar sosyal medyada sivillere ait olduğunu söyledikleri toplu mezarların fotoğraf ve videolarını paylaştı. Ancak bu görseller o dönem doğrulanamadı. Bağımsız gözlem grupları 100 ile 500 arasında Derayalının öldürülmüş olabileceği tahmininde bulundu.
Nahlawi’nin ekibi ise araştırma sonucunda en az 700 kişinin öldürüldüğü sonucuna vardı. Bu araştırma sırasında kaybolan, gözaltına alınıp geri dönmeyen ve öldürülen her bir kişiyi kayıt alan bir yerel grubun verilerinden yararlanıldı:
“Her bir kişiyi yaş, cinsiyet ve en son nerede görüldüğüne göre kayıt altına almışlar. Deraya’da gömülen 700 cesedin 514’ünün isimleri de biliniyor.
Araştırmacılar, görgü tanıklarına “katliamı işleyenler arasında İran destekli milis grupların ve Lübnan Hizbullahı militanlarının yer alıp almadığını” da sordu. Katliamı gerçekleştirenlerin aksanları, üniformaları ve üniformalarındaki sembollerden yola çıkarak bazı görgü tanıkları bu soruya ‘evet’ yanıtını verdi.
Katliam 26 Ağustos’ta, Esad’ın askerleri Deraya’dan çekildiğinde sona erdi.
Ancak Derayalılar, kısa bir süre sonra, tam dört yıl sürecek olan bir kuşatma ve bombardımanla karşı karşıya kaldı.
Nahlawi, yaptıkları inceleme sonucunda hazırladıkları raporun Esad’ı olayın sorumluluğunu almaya iteceğinden şüpheli, ancak yine de “denemeye devam etmek önemli” diyor:
“Bir suçluya işlediği suçların yanına kalması için izin verirseniz, sadece burada hiçbir sorun olmadığına ve cezasız kalacaklarına dair bir mesaj vermiş olmazsınız; aynı zamanda başka suçların da işlenmesinin önünü açmış olursunuz. İşte bu tam olarak Ukrayna’da gördüğümüz şey.”
Bu katliamdan kurtulanlar için adalet arayışı daha çok kişisel. Adalet sağlanmadan ruh sağlıklarına kavuşamayacaklarından korkuyorlar. Zaman içinde tüm dünyanın bu katliamı unuttuğunu; ancak kendilerinin asla unutmayacaklarını söylüyorlar.