Tevhid Medya Ofisi; günümüz imtihanlarının başında gelen cezaevi zulmü ile esirlerin ve ailelerinin karşılaştığı sorunlara dair bir program düzenledi. İlim, düşünce ve hukuk camiasından tanınmış simalar programa katılım gösterdi. Ramazan ayı öncesinde yeryüzünün doğusunda ve batısında mağduriyet yaşayan mahkûmların ve mazlumların sesi olabilmek adına X platformunda gerçekleştirilen programla eş zamanlı olarak “Zindan Zulmü” ve #RamazandaEsaret hashtagleri Türkiye gündemine girerek uzun süre gündemin ilk sıralarında yer aldı.
Açılış konuşmasını Halis Bayancuk Hoca gerçekleştirdi. Konuşmasında Zindan Zulmü ve Ramazan’da Esaret programının amacını anlatan Halis Hoca; İslam ümmetinin “insanlık için çıkarılmış en hayırlı ümmet” ve “şahit ümmet” olduğunu, tüm insanlığa karşı sorumluluk taşıdığını, zulme uğrayan mahpusların da ümmet tarafından gündeme getirilmesi gerektiğini dile getirdi. Ayrıca henüz iki üç ay gibi kısa bir zaman önce Suriye’de zindan kapılarının açılmasının müminlerde bir ümit oluşturduğunu ve Meryem’e (as) verilen nimetleri gören Zekeriyya’nın (as) Allah’a (cc) ihtiyacını arz etmesi gibi (bk. 3/Âl-i İmrân, 37-38) kendilerinin de bu Ramazan’da, Suriye’deki mazlumlara bahşedilen özgürlük nimetini tüm mazlumlar için duaya dönüştürmek istediklerini belirtti. Bu doğrultuda, Ramazan’ı idrak ettiğimiz şu günlerde, duaların esaret altındaki mazlumlara ayrılması çağrısında bulundu.
Programa katılım gösteren isimlerden Şahımerdan Sarı Hoca, Kuzey Irak’ta zindanda kaldığı yıllara değinerek Müslim ve mazlumların dünyanın dört bir yanında zindanla terbiye edilmeye çalışıldığını ve en ağır işkencelerin tevhid ehline uygulandığını vurguladı. Kuzey Irak zindanlarında yaşanan insanlık dışı uygulamalara değinen Şahımerdan Hoca, kâfirlerin dahi uygulamadığı zulmü, kendisine Müslüman diyen yöneticilerin Müslimlere reva gördüğünü belirtti.
Bir diğer katılımcı Sabiha Müslihan, hem eşi hem de babasının esaretiyle yaşadığı cezaevi imtihanını; bir anne, eş, evlat ve kadın gözüyle değerlendirdi. Uzun yıllar cezaevinde kalan babasına, “Zindan mı, ölüm mü?” sorusunu yönelttiğini ve aldığı “Ölüm!” cevabıyla sarsıldığını söyleyen Müslihan, zindanın, ölümü tercih ettiren bir zulüm olduğunu vurguladı. Özellikle baskın süreciyle başlayan ve ziyaret aramalarıyla devam eden “kadının mahremiyetinin yok sayılması” sorununa değinen Sabiha Müslihan Hoca Hanım, babasız büyüyen çocukların yaşadığı birçok zorluğu değerlendirdi ve sözlerini zindan zulmünün ancak cemaatleşerek hafifletilebileceğini, böylesi zulümlerin ancak kardeşlik ve dayanışmayla aşılacağını hatırlatarak noktaladı.
Katılımcılardan Murat Gezenler Hoca ise esaretin İlahi plana hizmet eden bir sabır okulu olduğunu, Müslimlerin ilk ândan itibaren Allah (cc) ile beraberliği hissettiklerini aktardı. Kur’ân-ı Kerim’de yer alan imtihanlara değinerek Yûsuf (as) başta olmak üzere bizden önce zindan imtihanından başarıyla geçmiş İbn-i Teymiyye, İmam Ahmed ve Seyyid Kutub gibi âlimlerin cezaevi imtihanlarına sabrettiklerini ve cezaevini bir medreseye çevirdiklerini anlattı. Sistemin son yıllarda Müslimlere uyguladığı zindan zulmünün hakikatte İslam toplumuna hizmet ettiğini, çünkü onları arındırıp terbiye eden bir süreç olduğunu sözlerine ekledi ve böylece zindan imtihanına vahiy çerçevesinden nasıl bakılması gerektiğine dair öğretici tespitlerde bulundu.
HÜDAPAR Genel İdare Kurulu Üyesi Avukat Mahmut Şahin, hasta ve engelli mahkûmların yaşadıkları mağduriyetlere değindi. Konuşmasında bugüne kadar hasta mahkumlara yönelik düzenlemelerin sorunu çözmediğini vurgulayan Şahin, hasta mahkumların Adli Tıp Kurumu gibi vesayet organlarının insafına terk edildiğini, kurumun verdiği raporların ideolojik saiklerle verildiğini, bu durumun mahkûmun kendisi ve yakınları için telafi edilemez mağduriyetlere neden olduğunu belirterek hasta mahkûmlara yönelik çifte standardı verdiği rakamlarla gözler önüne serdi.
MAZLUMDER Genel Başkanı Avukat Kaya Kartal ise mevcut hapishane sisteminin insani ve İslami değerlere uygun olmadığını, cezaevlerinin sadece mahkûmlar için değil aynı zamanda yakınları için de bir zulüm olduğunu söyledi. Hapis cezasının tarihî sürecini değerlendiren Kartal; zindanın suçluları ıslah ve terbiye etmediğini, tüm suçlara aynı cezanın uygulanmasının ne hukuken ne de mantıken işlevsel olmadığını, devletlere maddi maliyeti bu denli yüksek olan ve sonuç almaktan uzak bu cezalandırma sisteminin yalnızca vatandaşa gözdağı aracı olarak kullanıldığını izah etti.
(Hizb-ut Tahrir Türkiye Vilayetinin Medya Bürosu Başkanı ve) Köklü Değişim Dergisi Yazarı Mahmut Kar; İslam ümmetinin maruz kaldığı zulüm ve aşağılamanın kök nedenine temas ederek İslam’ın siyasi otoritesini kaybettiğini, halifesiz kalan Müslimlerin ve İslam ahkâmından yoksun toplumların başta zindan olmak üzere her türlü zulme uğradığını belirtti. Gerçekçi çözümün yeniden hilafetin inşası ve İslam’ın siyasi otoriteyi ele alması olduğuna değinen Kar, “Her kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse (onlar) zalimlerin ta kendileridir.” (5/Mâide, 45) ayetini hatırlatarak Allah’ın indirdikleriyle hükmetmemenin en büyük zulüm olduğunu, programa konu olan zulümlerin de buradan kaynaklandığını dile getirdi.
Avukat Heyam Fidan ise, muhacirlerin maruz kaldığı zulümlere değinerek muhacirlerin yersiz, yurtsuz ve sahipsiz olarak değerlendirildikleri için zulmün en katmerlisini yaşadıklarını anlattı. Geri gönderme merkezlerindeki hukuksuz uygulamaların ve bu merkezlerin denetimden uzak oluşunun telafisi imkânsız zararlara yol açtığını dile getiren Fidan, hiç kimsenin yaşanan bu mağduriyetlerin ve hak ihlallerinin üzerine hakkıyla eğilmediğini, STK’lerin bu konuda ciddi çalışmalar yapmasının önemini ve zaruretini açıkladı.
Halis Bayancuk Hoca, Türkiye’de yargıya güvenin yaklaşık yüzde otuz gibi düşük bir seviyede olduğunu hatırlattı ve bu güvensizliğin geçerli sebepleri bulunduğunu üç başlıkta özetledi. Öncelikle 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yaklaşık beş bin hâkim ve savcının görevden alındığını belirten Halis Hoca, bu suçlamanın haklı veya haksız olduğundan bağımsız olarak devletin mezkûr tasarrufunun bu yargıçların tüm kararlarını şüpheli hâle getirdiğini söyledi. İkincisi, yargı kararlarının sınıfsal olduğunu; zengin ve nüfuz sahibi insanların ne yaparlarsa yapsınlar cezalandırılmadığını, kimsesiz ve gariban insanların ise en küçük suçta ağır cezalara çarptırıldığını örneklerle açıkladı. Son olarak, Yargıtay’ın bozma kararları ve Anayasa Mahkemesi’nin ihlal kararlarına ilişkin istatistiklere değinen Halis Hoca, tüm bu sebeplerle bu zulmün sonlanması için ya genel af ya da yeniden yargılama yolunun açılması gerektiğini sözlerine ekledi. Zulmün hüküm sürdüğü ülkelerde hiç kimsenin can ve mal emniyeti olmadığını, elinde çayıyla oturup zulme karşı düzenlenen bu tarz bir programı dinleyen kişilerin dahi yarın kendilerinin veya bir yakınlarının mahkûm olabileceği gerçeğiyle yüzleşmesi gerektiğini belirtti ve herkesi bu zulümlere ses çıkarmaya davet etti.
Davut Daşkıran Hoca, zulüm sistemimin ideolojiden ziyade bir yaşam sistemi yani bir din hâline geldiğine değindi. Zindan zulmüne maruz kalan Müslimlerin “Sizin Suriye zindanlarından, Irak zindanlarından haberiniz var mı?” şeklinde itirazlara maruz kaldığını, böylece daha kötü örnekler gösterilerek zulmün normalleştirildiğini, bu yanılgıya düşmememiz gerektiğini, zira her toplumun kendi şartları içinde değerlendirilmesi gerektiğini anlattı. Zindan zulmünün tamamen ideolojik bir zulüm aparatı olduğuna dair yaşanmış, etkileyici örnekler veren Davud Hoca, gündelik yaşama dair konuşmaların dahi suç unsuru sayılarak insanların, ismini telaffuz etmekten aciz oldukları örgüt etiketiyle hapsedildiğini anlattı. Bugün uygulanan yasaların Batı ülkelerinden alındığını, dinî ve geleneksel olarak Batı’dan tamamen farklı bir topluma uygulandığını, bu durumun başlı başına bir zulüm olduğunu söyledi ve yöneticilerin her ne kadar olaya İslami açıdan yaklaşmasalar da en azından bu toplumun örf ve dinini esas alarak bir hukuk düzeni oluşturmaları gerektiği çağrısında bulundu.
Sonrasında mikrofonu alan Çetin Çetinkaya Hoca, zulüm ve mazlum kavramlarını açıklayarak, zulüm ve adalet kavramlarının ancak şer’i kurallar çerçevesinde anlaşılabileceğini, aksi hâlde herkesin kendinden olmayana zulmetmeyi bir hak olarak göreceğini, tüm adalet taleplerinin anlamsızlaşacağını belirtti. Nefislerine uyarak Allah’ın kanunları dışına çıkanların en büyük zulmü gerçekleştirdiğini belirten Çetin Hoca, şu soruyla konuşmasını sürdürdü: “Allah (cc) bir din, yasa indirmedi mi ki O’nun yasalarından yüz çevirelim?” Allah’ın yasalarından yüz çevirerek O’na karşı büyüklenenlerin sonunun ne olduğu hakkında Kur’ân’a bakılması gerektiğini hatırlatarak zulümle hükmedenlerin Yüce Allah’ın tehditlerinden ibret alması gerektiğini, adalet için İslam şeriatına geri dönülmesinin elzem olduğunu vurguladı.
Uğur Pekcan Hoca ise İslam ümmetinin nasıl bu hâle geldiği, ümmetin neden zillet içinde olduğu sorularına cevap aradığı konuşmasında, şu önemli hususlara temas etti: Ümmet; Kur’ân ve Sünnetten yüz çevirdi, sorumluluklarını unuttu. İslam âlemi sahih akideye dönüşün ve yeniden iman etmenin zorunluluğunu unutmamalıdır. Bir toplum kendini değiştirmedikçe Allah’ın onları değiştirmeyeceği ilkesine göre, vahiy ölçülerine uygun olarak kendisini ıslah etmesi gerekir. Uğur Pekcan Hoca sözlerinin sonunda, bugün içinde bulunulan zillet hâlinin en önemli sebebinin Allah Resûlü’nün (sav) değil de kâfirlerin örnek alınması ve onlara benzemekten ötürü izzetin kaybedilmesi olduğunu vurguladı ve yeniden asıl örneklerimize dönmedikçe bu zilletin sonlanmayacağına dikkat çekti.
Ramazan Işık Hoca, zindan zulmünün tarihinin çok eski olduğunu, başta Yûsuf (as) ve imamlarımızın siretinin her çağda zalimlerin zindanla müminlere zulmettiğini gösterdiğini söyledi. Zindan zulmüne iki ayrı açıdan yaklaşan Ramazan Hoca, zindanın bir yönüyle zalimlik olduğunu ve Müslimlerin bu zulme karşı çıkması gerektiğini; diğer yönüyle bir imtihan olduğunu ve Müslimlerin bu imtihana sabretmeleri gerektiğini sözlerine ekledi. Başından geçen çarpıcı bir örnek üzerinden zindanda yaşanan mağduriyetlere dikkat çeken Ramazan Hoca; inancı ve siyasi tercihi ne olursa olsun, bütün insanlığın birleşip zalimlere karşı mazlumlar için bir ses çıkartması gerektiğini söyledi.
Kapanış konuşmasını tüm mazlumlara dua ederek yapan Enes Yelgün Hoca, bu Ramazan’da esaret altındaki mazlumlara duayı unutmamamız gerektiğini hatırlatarak sözlerini sonlandırdı.
Hemen her katılımcının şu noktaya temas etmesi, programın ilgi çeken yanlarından biriydi: İslam hukukunda zindan diye bir cezalandırma yoktur. Çünkü suç bireysel olduğu gibi ceza da bireysel olmalıdır. Oysa zindanla cezalandırılan insanın kendisi, ailesi, iş ortakları, hatta yakın veya uzak tüm akrabaları bu süreçten etkilenmektedir.
Programa marş ve ezgileriyle katkıda bulunan Tevhidî Uyanış, okuduğu marş ve ezgilerle katılımcıların takdirini topladı.
Yoğun katılımın gözlemlendiği program yaklaşık üç saat sürdü.