Evvelemirde belirtmek gerekir ki Rusya’nın Ukrayna işgali; Yüce Allah’ın buyurduğu gibi böbürlenip çalım satmak, gösteriş yapmak ve yeryüzünde bozgunculuk yapmaktır:
“Böbürlenip çalım satmak ve insanlara gösteriş yapmak için yurtlarından çıkan ve (insanları) Allah’ın yolundan alıkoyanlar gibi olmayın. Allah, onların yaptıklarını (çepeçevre kuşatan) Muhit’tir.” (8/Enfâl, 47)
“… Her ne zaman savaş ateşi yakmışlarsa Allah onu söndürmüştür. Yeryüzünde bozgunculuk için çabalarlar. Allah bozguncuları sevmez.” (5/Maide, 64)
Hâliyle, bu bir zulüm, istikbar ve tuğyan işgalidir. Müslim ise zalimlerin, müstekbirlerin ve tağutların karşısındadır. Bununla birlikte her savaş, Yüce Allah’ın ibret almamızı istediği birer ayettir. Rusya’nın Ukrayna işgalinin ilk on gününü geride bırakırken sürecin işaret ettiği bazı derslere değineceğiz.
*Sesli makalenin tamamı için tıklayınız
Savaş Açısından
Savaşsız bir dünya hayali kurmak; gece ve gündüzü olmayan ya da Güneş’siz … bir dünya hayali kurmak gibidir. Savaşsız bir dünyaya dair edilen beylik laflar, hümanist lakırdılar ve vicdan okşayıcı aforizmalar gerçeklikten kopuktur ve kopuk olduğu kadar da uyuşturucu, oyalayıcı bir etkiye sahiptir. Zira savaş, Yüce Allah’ın iradesiyle gerçekleşir.
“Allah’ın izniyle (Calut ve ordusunu) bozguna uğrattılar. Davud, Calut’u öldürdü. Allah ona yöneticilik ve hikmet verdi ve ona dilediğini öğretti. Şayet Allah insanların bir kısmını diğer bir kısmı ile (tarih sahnesinden silip) savmasaydı, yeryüzünde düzensizlik/kaos/bozgun olurdu. Fakat Allah, âlemler üzerinde büyük bir lütuf ve ihsan sahibidir.” (2/Bakara, 251)
“Onlar ki; yalnızca: ‘Rabbimiz Allah’tır.’ dedikleri için, haksız yere yurtlarından çıkarılmışlardır. Allah, insanların bazısını diğer bir kısmıyla savıp (yeryüzünde bozgunculuk yapmalarına engel olmasaydı) şüphesiz ki manastırlar, kiliseler, havralar, içinde Allah’ın adının çokça anıldığı mescidler yıkılırdı. Elbette Allah, kendisine yardım edene yardım edecektir. Şüphesiz ki Allah, (güç ve kuvvet sahibi olan) Kaviy, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) Azîz’dir.” (22/Hac, 40)
Allah (cc) insanlardan bazılarını, diğer bazılarının eliyle yeryüzünden savar, tarih sahnesinden siler. Böylece bozgunculuğu, mabedlerin yıkımını ve zulmü engeller. Vahyin rehberliğinde yürüyen insan, savaşsız bir dünya hayalinin gerçekçi olmadığını, olsa olsa insanları uyuşturan bir söylem olduğunu idrak eder. Şöyle ki; insanların çoğu cahil, nankör, bencil…dir. Toplumların çoğu da müstekbir tağutlara gönüllü kölelik etmektedir. Böyle bir dünyada savaşların olmaması mümkün müdür? Şayet bir insan; bireyi, toplumu ve gidişatı, vahyi rehber edinerek okuyorsa bu sorunun cevabı bellidir: Savaşsız bir dünya mümkün değildir!
Batılılar, 2. Dünya (Paylaşım) Savaşı’ndan sonra Yüce Allah’ın (tedafu) yasasını anladı. Farklı coğrafyalarda “savaş ateşi yakarak” bireyin ve toplumun saldırganlığını kendi coğrafyalarından uzak tuttular. İnsanın zulüm, cehalet ve fesat potansiyelini kontrollü olarak uzak coğrafyalara yönlendirdiler. İnsan hakları, barış, özgürlük, ulusların kendi kaderini tayin hakkı… diye diye dünyanın kalanını uyuttular. Kendileri ise yarın savaş çıkacakmış gibi bir hazırlık içinde oldular, olmaya da devam ediyorlar.
Devletler uzun süredir 3. Dünya Savaşı’na hazırlanıyor. Şu âna kadar vekaleten sürdürdükleri savaşlar, bir noktada asli unsurlarla, bizzat devletlerin silahlı güçleriyle devam edecek. Rusya’nın Ukrayna işgali buna sebep olur mu bilmiyoruz. Ancak bugün ve yarın bunun gerçekleşmesi kaçınılmaz. Zira;
- Yüce Allah’ın sünneti olarak her yüz yılın başlarında dünya çapında büyük gelişmeler yaşanıyor ve Yüce Allah günleri insanların arasında çeviriyor.
- Şu ân dünyaya hükmeden kurum ve kuruluşlar 1. ve 2. Dünya (Paylaşım) Savaşı’na ait oluşumlardır. Bunlar mevcut dünyanın gerçekleriyle uyumlu değildir; sorun çözme kapasitelerini ve caydırıcılıklarını yitirmişlerdir. Örneğin BM, son yirmi yıldır hangi küresel sorunu çözmüş, hangi yaraya merhem olmuştur? Şu kesindir ki; dünyada var olan birçok sivil toplum kuruluşu, BM’den daha etkin ve aktiftir.
- 1. ve 2. Dünya Savaşı, tam anlamıyla bir paylaşım savaşıydı. Hammadde kaynaklarını, ticaret yollarını ve pazarları paylaşmak için savaştılar. Bugün hiç kimse elindeki paya razı değil. İnsan aynı insan; bencil ve hırslı… Dünya aynı dünya… Yüce Allah rızkı eşit yaratmış.[1] Biri fazla pay isteyince savaş kaçınılmaz.
- Çin ve Rusya mevcut dünya sistemine açıktan meydan okuyor. Özellikle Çin, birçok alanda ABD’yi geçti, bazı alanlarda ABD ile atbaşı yarışıyor. Ya mevcut dünyanın savaş ağaları Çin ve Rusya’yı durduracak ya da Çin ve Rusya mevcut düzene çomak sokacak. Her iki durumda da bir savaş kaçınılmaz.
Her zaman söylediğimizi yineleyelim: Allah Resûlü (sav) tevhid davetiyle zuhur ettiğinde dünyada iki büyük güç savaş hâlindeydi. Roma ve Sasanilerin birbirini yediği bir dünyada, Allah Resûlü (sav) adım adım, kendi devletini inşa etti. Bugün dünyada var olan mevcut düzen, o günlere benzemektedir. Şayet muvahhidler tağuti güçlerin koltuk değneği olmaz, yapay savaşlarla enerjilerini tüketmez ve kendi hedeflerine yoğunlaşırlarsa umulur ki Yüce Allah onları esenlik yurdu bir Medine ile rızıklandırır.
Rusya Açısından
Çıplak gözle haritaya bakan biri, Ukrayna topraklarının Rusya ile Avrupa arasında sınır, Batı’nın/NATO’nun Rusya’ya giriş kapısı ve bir tampon bölge olduğunu görür. Rusya açısından Ukrayna’yı kontrol etmek, hayati önemdedir. NATO yanlısı, AB’ye girmek isteyen bir Ukrayna, Rusya için “beka” meselesidir. Bir diğer mesele şudur: Putin’in ulusa sesleniş konuşması dinlenildiğinde Rusya’nın, Çarlık Dönemi imparatorluk sınırlarını ve Sovyet Dönemi etki alanını yeniden istediği, bunu bir hak olarak gördüğü anlaşılacaktır. Moskof kâfirin biti kanlanmış, mevcut sınırları tanımadığını tüm dünyaya ilan etmiştir… Suriye’de yaptıklarının, Kırım’ı ilhakının ve daha önce Donbas’taki eylemlerinin karşılıksız kalması Rusya’yı cesaretlendirmiş, Ukrayna’yı işgaline neden olmuştur. Dünyanın Suriye, Kırım ve Donbas’ta olduğu gibi tepkisiz kalacağını hesap etmiş, yanılmıştır. Kaderin cilvesi olmalıdır; nasıl Hitler kazandığı zaferlerle (!) kendi sonunu hazırlamışsa Rusya da elde ettiği zaferlerle (!) kendi sonunu hazırlamıştır.
Görülen odur ki ABD, Rusya’yı tuzağa çekmiştir. Zira ABD’nin öncelikli hedefi Çin’i ve Rusya’yı durdurmaktır. Bir ülkeyi işgalin neye mal olduğunu en iyi bilen ülkelerden biri, ABD’dir. Afganistan ve Irak işgalinin ABD’yi düşürdüğü siyasi, askerî ve ekonomik çıkmaz; aynı yöntemle Rusya ve Çin’i vurma düşüncesini doğurmuştur. Bu nedenle ABD ve yedeğindeki AB ilk etapta Rusya’ya basit tepkiler vermiş, Rusya harekete geçtikten sonra dil ve üslubunu değiştirmiştir. Ayrıca şu âna kadar Ukrayna’ya yapılan yardımlar Ukrayna’yı kurtarmaya yönelik olmayıp savaşı uzatmaya dönüktür. Umulur ki Allah (cc), ABD’nin Afganistan ve Irak’ta burnunu sürttüğü gibi Ukrayna ve Suriye’de de Rusya’nın burnunu sürter; Suriye, Çeçenistan ve şu ân Ukrayna’da sergilediği zalimliğin hesabını sorar.
Avrupa Açısından
Rusya’nın Ukrayna işgali, Avrupa’yı sarsmıştır. Uzun zamandır konuşulan Avrupa ordusunu kurma fikri yeniden ve güçlü bir şekilde gündeme gelmiştir. Zira Rusya, Avrupa ile arasındaki tampon bölgeleri bir bir yutacağını ve Avrupa sınırlarına dayanma iştahını Putin’in dili ve eylemleriyle açıkça ortaya koymuştur. Örneğin; 2. Dünya (Paylaşım) Savaşı’ndan sonra savaşma kapasitesi sıfırlanan Almanya, yıllık silahlanma harcamalarını 100 milyar euro’ya çıkarma kararı almıştır. Bu rakam NATO’nun ikinci büyük ordusu Türkiye’nin yıllık askerî harcamalarının neredeyse altı katıdır.
Rus işgalinden birinci derecede faydalanan ülke, ABD olmuştur. Zira Avrupa ile Rusya arasında yaşanan yakınlaşma, ABD’yi rahatsız etmekteydi. Rus işgaliyle birlikte bu yakınlaşma ve yakınlaşmanın vesileleri ortadan kalktı. Bazı Avrupa ülkeleri Rusya’ya olan enerji bağımlılığını sonlandırmak için, kapattığı kömür madenlerini yeniden açma kararı aldı. NATO karşıtı eski tüfek solcular ve tarafsız kalmayı yeğleyen Finlandiya gibi ülkeler dahi NATO’ya katılmanın lüzumunu konuşmaya başladı… İşgal uzarsa ABD, Ukrayna’yı Suriye’ye çevirecektir. Kiev’e silah yardımı yapacak, ancak hiç bir zaman bu yardımlar savaşı sonlandıracak nitelikte olmayacaktır.[2]
Rus işgali; Avrupalıların barbar, ahlaksız, cahilî toplumlar olduklarını bir kere daha faş etmiştir. On yıllardır büyük özenle inşa ettikleri “Medeni Avrupa” algısı, her Rus bombasıyla tel tel dökülmüştür. Ukrayna’nın Afganistan, Suriye veya Irak olmadığını; bombaların kabul edilemez olduğunu; sarışın ve mavi gözlü Avrupalıların mülteci olamayacağını açık açık dillendirmişlerdir.[3] Yani Afganistan’a, Suriye’ye ve Irak’a düşen bombaların normal olduğunu ve bu uyruktan insanların mülteci oluşunu sorun etmediklerini hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde ifşa etmişlerdir. Bir diğer iki yüzlülükleri, yabancı savaşçıları Ukrayna’ya davet etmeleridir. İngiltere Dışişleri Bakanı, sadece Ukrayna için değil, tüm Avrupa ve özgürlükler için yabancı savaşçıları desteklediğini ilan etmiştir. Buna göre, işgal edilen topraklarımızda işgale karşı direnen yabancılar terörist; Avrupa için savaşan yabancı savaşçılar ise özgürlük savaşçısıdır! Bir diğer iki yüzlülükleri; Dostoyevski, Tolstoy, Çehov, Tarkovski gibi Rus yazar ve sinemacıları yasaklamalarıdır. Küçük çocukların yapacağı türden bu davranış; bilim ve sanat adına söyledikleri şeylerin tümünün yalan olduğunu ortaya koymuştur. Bir şeyi unutmayalım: Avrupa’nın medeniyeti çatal peçete medeniyeti, ilerlemişliği ise alet edavat ilerlemişliğidir. Avrupa’nın medeniyet anlayışı, mafya babalarının aile anlayışını çağrıştırmaktadır. Kendi ailesini her türlü kötülükten uzak tutan, onlara en iyi eğitim olanakları sunan mafya babaları; milyonlarca insanı zehirleyebilmektedir. Avrupa’nın medeniyet anlayışı, basit ırkçılık ve cahiliye asabiyesinden öte bir şey değildir. Batı dışındaki dünya, onlara göre insan dahi değildir ve her türlü kötülüğü hak etmektedir. Kahrolası kâfirler…
Yüce Allah, yönetimlerin sebep olduğu, halkların da film izler gibi izlediği savaşın bir benzerini, Avrupa’nın sınırına taşımıştır. Bir Afgan’ın, bir Suriyelinin ya da bir Iraklının yaşadığı korkular; Avrupalı insanlar için de gündelik hayatın parçası olmuştur. Savaşın ilk birkaç günü içinde sayısı milyonla ifade edilen insan yerinden yurdundan olmuş, mülteci durumuna düşmüştür. Yüce Allah hiçbir zalimin yaptığını yanına kâr koymamaktadır. Afganistan’da patlayan bombaları “uzak dünyanın meselesi” olarak görenler, aynı bombaları kendi sınırlarında duyar olmuştur. Bu, böyledir: Kâinatta var olan her şey hak/adalet ilkesiyle yaratılmış ve aynı ilkeyle birbiriyle ilişkilendirilmiştir. Dünyanın herhangi bir yerinde var olan zulüm, yalnızca o bölgenin değil, parçası olduğu tüm insanlık ailesinin sorunudur. Bir yerde var olan zulüm, el birliğiyle sonlandırılmazsa başka coğrafyalara sıçrayacaktır.
Dünya Açısından
Dünyada yaşanan gelişmelerde nerede duracağınız, bağımlılıklarınıza bağlıdır. Gıda, enerji ve teknoloji bağımlılığınız, aldığınız bütün kararları etkilemektedir. Özelleştirme ve ucuz tedarik adı altında kendi sanayisi ve tarımını ilga eden ülkeler, başka ülkelere bağımlı ve mahkûm olmaktadır.
Nükleer silahlar, sanıldığı gibi caydırıcı güç olarak üretilmemektedir. Öyle olsa tüm dünya ülkelerinin nükleer silah temin etmesi ve üretmesi serbest olurdu. Rus işgalinin daha ilk günlerinde nükleer silahların alarma geçirilmesi, ihtiyaç hâlinde bu silahların kullanılacağının kanıtıdır. Dekorda silah varsa, oyunun bir yerinde mutlaka patlar. Bugün dünyada yığılan nükleer silahlar da bir gün mutlaka kullanılacaktır.
Kara, hava ve deniz kuvvetleri ne kadar önemliyse siber kuvvetler de o denli önemlidir. İşgal’in ilk günlerinde Rusya, daha sonrasında Ukrayna siber saldırılarla birbirlerinin alt yapısına saldırmıştır. Ukrayna’nın çağrısıyla 280.000 insan siber güç olarak örgütlenmiştir. Bu da sosyal ağlarda örgütlenmenin en az fiziki örgütlenme kadar önemli olduğunu, bu alana yatırım yapanların bir savaş durumunda avantajlı olacağını göstermiştir.
Akıl tutulması yaşayan bazı Çeçenler, Rusya’ya karşı savaşmak için Ukrayna’da silahlanmıştır. Özellikle Çeçenler ve Kırım Türkleri üzerinden yapılan propaganda, İslami kesimi Ukrayna’ya davet amacı gütmekte ve bazı duyumlar, dünyanın farklı yerlerindeki İslami yapılara Ukrayna’da savaşmalarının teklif edildiğini göstermektedir. Şayet böyle bir tuzağa düşülürse İslami yapılar NATO’nun yedeğinde birer koltuk değneğine dönüşecek, geleneksel meşruiyetlerini dahi yitireceklerdir. Elbette Rusya kâfir, hain ve zalim bir ülkedir. Ancak Rusya ile neden Çeçenistan’da değil de Ukrayna’da savaşılacaktır? Rusya bir ülkeyi işgal etmişse ABD-AB onlarca ülkeyi işgal etmiştir. Neden ABD-AB’ye karşı değil de Rusya’ya karşı savaşılacaktır? İslam’a mensup toplulukların Rusya’dan bir alacağı olduğu kesindir, ancak bunun yeri ABD-AB beslemesi Ukrayna mıdır? Geçen yıllarda benzer bir gerginlik Çin-ABD arasında yaşanmıştı… O zaman sorulan bir soruya verdiğimiz cevapla yazıyı sonlandıralım.
Daha önceki yazılarımızda belirtmiştik. Şu ân dünyada bir ÇİN-ABD çekişmesi yaşanıyor. Çin, sessiz ama kararlı adımlarla ABD’nin hegemonya kurduğu alanlara yerleşiyor. ABD, Çin’in ilerleyişine engel olamıyor. Bu gidişle on yıl içinde Çin’in ABD’yi geride bırakacağı öngörülüyor. Bu sebeple Çin’i siyasi, iktisadi ve askerî olarak uğraştırmak, Çin’in ilerlemeye teksif ettiği enerjisini dağıtmak istiyor.
Afganistan ve Irak savaşından sonra ABD yeni bir savaş konsepti belirledi. Buna göre ABD bir bölgeye askerî müdahalede bulunmayacak. Kendine vekalet eden örgütlerle (Suriye’de PKK gibi) savaşacak ya da çözümsüzlük üreterek gücünü tüketmek istediklerini savaştıracak. (Yemen örneğinde olduğu gibi.)
Şu ân ABD, Çin’in kurmak istediği alternatif ticaret yolunu baltalamak (savaş olan yerde ticaret ve kalkınma olmaz) ve Çin’i uğraştırmak istiyor. Ne yapacak?
Çin’in Doğu Türkistan zulmünü afişe ediyor/edecek. Böylece İslami kesimi (özellikle de Suriye’de sona gelindiğinde boş kalacak grupları) buraya yönlendirmek istiyor/isteyecek.
Hindistan ve Pakistan arasında var olan (melun İngiliz emperyalizminden kalma) Keşmir sorununu kaşıyor/kaşıyacak.
Bunu başarabilir mi? Allah (cc) bilir… Onlar ekini ve nesli ifsat için tuzaklar kuracaklar… Allah onlara mühlet verebilir de (Afganistan, Çeçenistan, Bosna, Irak, Suriye’de verdiği gibi); onları tuzaklarında boğabilir de (Sovyet Rusya’yı Afganistan’da boğduğu gibi).
Bize gelince şunu söyleyebilirim: Çin hep zalimdi, İran hep Rafızi’ydi, Hindistan hep haindi… Bunu ABD’nin öğretmesine veya her biti kanlandığında İslam ümmetine hatırlatmasına ihtiyacımız yok.
Sancağı tevhid olmayan, lideri bizden olmayan, başlayacağı zamana ve mekâna bizim karar vermediğimiz, birileri başlattıktan sonra kendimizi içinde bulacağımız hiçbir savaş bizim savaşımız değildir. Kanaatimizce böyle bir savaş Afganistan, Bosna, Çeçenistan, Irak ve Suriye’nin kötü bir taklidi olacaktır. İslam ümmetini cuşuhuruşa getirecek görüntüler dünya basını aracılığıyla servis edilecek, mücahidlerin dünyayı nasıl dize getirdiği dünya basınında işlenecek, “Bu seferkiler çok farklı, öncesiyle kıyaslamayın.” edebiyatını düşmanlarımız yapacak, sınır kapıları mahalle kapısına dönecek, her gün yeni bir ketibe kurulacak, dünyadan lojistik destek yağacak, tabi ki Suudî belamlar devlet minberlerinden cihada teşvik edecek… Biri putperest Çin, öteki Rafızi İran, beriki ineğe tapan Hindu… Bırakın Suud belamlarını, Ezher âlimleri (!) dahi coşabilir.
Sonra savaşçıların hangisi aşırı, hangisi ılıman meselesi tartışmaya başlanacak… Bu arada sayıları yüzlere ulaşmış olan ketibeler yavaş yavaş birbirini vurmaya başlayacak… Allah’ın musahhar kıldığı (!) medyanın haberleri “şak” diye kesilecek… Allah’ın yardımıyla (!) tank geçen sınırdan kuş uçmayacak… Belamlar her zamanki gibi aydınlanma yaşayacak… Cihada teşvik minberleri, cihaddan ve mücahidden sakındırma minberlerine dönüşecek… Aynı şeyleri yapıp farklı sonuç bekleyen insanlar yine şaşıracak…
Bu dinî bir değerlendirme değildir. Tamamen tecrübeye dayalı siyasi bir değerlendirmedir. “Müslim, bir delikten iki defa ısırılmaz.”[4]
Nebevi öğüdüne uyma çabasıdır. Hâliyle bir başkası farklı bir değerlendirme yapabilir, tercihi farklı olabilir ve bu, dinî bir ihtilaf değil, siyasi bir ihtilaf olur.
Bize gelince; her zaman zalimi lanetleyip mazlumu desteklemekle beraber, (olası) böyle bir sürecin hiçbir safhasında yer almayacak; tecrübelerimizi paylaşmakla, hatırlamak ve hatırlatmakla yetineceğiz.
Halis Bayancuk / Siliviri Kapalı Cezaevi
[1] “(Yeryüzünün) üzerinde (dağlardan) sabit kazıklar çaktı, orayı bereketlendirdi ve orada rızıklarını arayanlara eşit olarak dört günde (rızıklarını) takdir etti.” (41/Fussilet, 10)
[2] Hatırlayanlarınız olacaktır, savaş dehası (!) bir ÖSO komutanı, Batı’nın kendilerine belli nitelikte silahlar vermediğini, o silahlar verildiği takdirde Esed’i ve Rus uçaklarını düşüreceklerini ve böylece savaşı kazanacaklarını söylemişti. O dâhinin (!) anlamadığı şey şuydu: İstediği silahı vermeyenler, tam da bu nedenden, yani savaş bitmesin diye o silahı vermiyorlardı.
[3] ABD merkezli CBS NEWS Muhabiri Charlie D’Agata, canlı yayında: “Burası on yıllardır kaosla yaşayan Irak veya Afganistan değil. Burası böyle şeyleri görmeyi hiç ummadığınız medeni Avrupalılara has bir kent.”
ITV News Muhabiri Lucy Watson da canlı yayında: “Burası gelişmekte olan bir üçüncü dünya ülkesi değil, burası Avrupa.”
BBC’ye konuşan Ukrayna’nın Eski Başsavcı Yardımcısı David Sakvarelidze: “Benim için bu yaşananlar çok duygusal, çünkü mavi gözlü ve sarı saçlı Avrupalıların öldürüldüğünü görüyorum.”
Fransız kanalı BFM TV’de konuşan başka bir yorumcu: “Putin’in desteklediği Suriye rejiminin bombalarından kaçan Suriyelilerden bahsetmiyoruz, Avrupalılardan bahsediyoruz.”
NBC News Muhabiri Kelly Cobiella ise canlı yayında: “Bunlar Suriye’den gelen mülteciler değil, bunlar Ukrayna’dan gelen mülteciler. Hristiyanlar, beyazlar, birbirlerine çok benziyorlar.”
[4] Buhari, 6133; Müslim, 2998