Halis Bayancuk Hoca’nın 3 yıldır tutuklu yargılandığı dosyasının 9 Nisan’da görülen son duruşmasında tahliye kararı çıkması sonrası tahliye haberi, hiçbir genel, insani ve hukuki ilke gözetmeksizin partizanca bir tavırla bir takım medya organlarınca servis edildi. Türk basınının, “benden olmayan ölsün” şeklinde kronikleşen iflah olmaz müzmin hastalığı 9 Nisan günü bir kez daha tezahür etti.
Dosyasında mezkur silahlı örgüte dair tek bir somut delil olmamasına, aksi yönde çok sayıda delil, ifade, beyan ve üç farklı istihbarat raporu olmasına rağmen 3 yıl gibi rekor tutukluluğunun ardından gelen tahliyeyi hazmedemeyen medya organlarının bu iki yüzlü, basın ilkelerini ve evrensel temel hukuk kaidelerini hiçe sayan saldırganlığını hayretle müşahade etmekteyiz. Yapılan yayın ve paylaşımlarda ne masumiyet karinesi ne suç ve cezanın nedenselliği ne de orantılılık ilkesine hayat hakkı tanınmaktadır.
Özgürlük naraları atarak gün aşırı siyasal iktidarı kendinden olmayanın hukukunu çiğnemekle suçlayan medya organları ve gazeteciler, kendileri gibi düşünmeyen bir İslam davetçisinin en temel hakları söz konusu olunca nasyonel-sosyalist bir faşistten daha gözü kara olabiliyor.
Söz konusu medya, Halis Hoca’yı hiçbir zaman kabul etmediği ve yıllardır tek bir delil ile dahi desteklenmemiş IŞİD üyeliği (bu iddia kimi zaman yöneticiliğe evrilmektedir, mahkemelerin başlattığı bu çelişki basın tarafından da sürdürülmektedir) ile yaftalarken, bir dakika sonra attıkları bir tweette çok rahat bir şekilde, hiç utanmadan sıkılmadan devletin en mahrem bilgilerini servis eden iki gazeteciye özgürlük talep edebiliyor. Bizler tabi ki haklarımızı görmezden gelen, inanç ve düşüncelerimizi terör yaftası ile kamuoyunda hedef tahtasına oturtmak isteyen bu insanların uğradığı zulümlere sevinmeyeceğiz fakat bize yapılan bu yargısız infaza da sessiz kalmayacağız.
12 yıllık bir yargı sürecinde birbirinin kopyası iddianameler ile toplamda 7 yıl 2 ay 15 gün tutuklu yargılanmış, son soruşturmada 3 yıldır tek kişilik bir hücrede tutuklu yargılanması süren birisi sizin en azılı muhalifiniz olsa dahi bu aymazlığı, bananeciliği yapamazsınız. Bu solculuğun, İslamcılığın veya liberal olmanızın bir gereği değil bu en asgari insan, onur ve haysiyetinin bir gereğidir.
Yıllardır Halis Hoca hakkında yapılan manipülatif ve kurgusal haberlerin ana kaynaklarından olan OdaTv yine linç maratonunda ipi en önde göğüsleyerek bu utancı kimseye kaptırmadı.
Tahliye sonrası harekete geçerek kamuoyunda tahliyeye yönelik suni bir infial oluşturmayı hedefleyen OdaTv, Halis Hoca hakkında tutarsızlığı nedeniyle pek de sık kullanılmayan “insan yakma” mizanseni ile takipçilerini yönlendirmek istedi. “Diri diri insan yakmak caizdir.” diyen Hanzala hakkında önce tahliye sonra tutuklama” manşetinde kullandığı ifadelere ise haber içeriğinde tek kelime ile dahi değinme ihtiyacı hissetmedi. Haberin içinde değin(e)mediği ve oldukça ağır bir itham olan “insan yakma kurgusunun” neye dayandırıldığı ise hiçbir şekilde anlaşılmamıştır.
Kendisini sürekli bağımsız gazeteci olarak pazarlayan fakat Türkiye’de işlediği iddia edilen suçlarla ilgili süren soruşturmalar sonrası Almanya’ya kaçan firari Can Dündar, Halis Hoca’yı IŞİD yöneticisi/üyesi olduğuna kesin kanaat getiren Cumhuriyet Gazetesi’nin tweetini iştahla yorumluyor ve bir kaç yıl tutuklu kalmamak için kaçtığı yargının hukuk dışı kararlarını sosyal medyada parlatıyor. Başından beri vurgulamak istediğimiz mide bulandırıcı çelişki tam da burada karşımıza çıkıyor. Adama (olana) sormazlar mı: Yargı bu kadar isabetli kararlar veriyorsa sen neden onurlu bir şekilde yargılanmayı tercih etmedin? Veya yargı, hukuk devletinden fersah fersah uzakta ise nasıl bir vicdansızlık ile Halis Hoca’yı yaftalayarak kirli bir algı peşinde koşuyorsun?
Zalimleşen sahte mazlumlar sıralamasında üçüncü sırada HDP grubu ve HDP vekili Meral Barış Beştaş var. Kendi gündemleri o kadar yoğun olmasına rağmen Halis Hoca’nın tahliye haberini alır almaz Meclis genel kurulunda kendinden geçerek Halis Hoca’yı hedef alan HDP’li vekil Beştaş kendince ironi yaparak Halis Hoca’nın yargılanma safhasına veyahut dosyanın hukuki niteliğine bakmadan pervasızca geç kalınmış tahliyeye veryansın ediyor.
Mevcut yasal düzen bağlamında hukuki bir temeli olmayan olağanüstü kayyım uygulamalarının, tutuklanan parti mensubu siyasilerin sebebi hikmetinin HDP ve vekillerinin bu ikircikli bakış açıları olduğu anlıyoruz. Hukukun uygulanmamasından en çok canı yanan bir parti olarak, hakları çiğnenen birisini bu kadar rahat hedef göstermenin tek bir izahı olduğu açıktır: HDP ve PKK’nın Kürdistan coğrafyasında etkili olan, etkileri Kürdistanı aşıp tüm Anadolu’da kabul gören bir İslam davetçisini tehdit olarak algılaması kadar doğal bir şey yoktur. Fakat bu saatten sonra hiçbir HDP’linin zindanlarda çürüyen vekillerine, Yasin Börü ve arkadaşlarının kanında parmağı olanlara ağlamaya hakkı yoktur. Böyle bir zihniyetin sorgulamalarına eziklik psikolojisi ile yaklaşıp Halis Hoca için tutuklanma kararı çıkarıldığını aynı meclis çatısı altında hemen ifade etme ihtiyacı hisseden muktedir olamayan iktidar sahiplerine ise söylenecek söz yoktur.
HDP ile birlikte PKK’nın sosyal medyadaki en önemli isimlerinden asıl mesleği provakatörlük olan gazeteci Amed Dicle ise Halis Hoca’nın tahliye haberi sonrası büyük bir telaşa kapılmış ve hiçbir şekilde hakkında IŞİD dosyasından kesinleşen bir mahkumiyet kararı olmayan Halis Hoca hakkında “IŞİD yapılanmasının en önemli sorumlusu tahliye edildi.” yalanı ile ortaya çıkmıştır. PKK medyasının yalan ve spekülatif haberlerini ilk paylaşan kişi olarak bilinen Amed Dicle’nin Halis Hoca hakkındaki korku ve endişeleri, HDP ile aynı kaynaktan beslenmektedir. Halis Hoca’nın tekrar tutuklanması sonrası duyduğu memnuniyet ise tweetlerine yansıyor.
Amed Dicle gibi Halis Hoca’yı sosyal medyada her fırsatta hedef alan bir diğer müfteri ise PKK’lılar için “Bu eylemi yapan genç arkadaşlar, bu ülkenin çocukları” ifadelerini kullanan eski Tunceli vekili Hüseyin Aygün. Halis Hocanın tahliyesinden o denli rahatsız olan Aygün, dört satırlık tweetinin birinci satırında yazdığı ile üçüncü satırında yazdığı çelişmekte. Paylaşımına “IŞİD’in Türkiye sorumlusu olduğu ileri sürülen..” ifadeleri ile başlayıp Halis Hoca’yı bir anda “Bir numaralı IŞİD zanlısı” olarak nitelemek nasıl bir kin ve düşmanlığa sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Aygün’ün dış dünyaya kapalı algılarından olsa gerek şu hakikati görmemekte ya da görememektedir: Halis Hoca’nın dosyalarında IŞİD’in tek bir eylemi dahi yer almamakta, söz konusu eylemler hakkında açılan soruşturmalarda Halis Hoca’nın ismi geçmemektedir.
Bunlarla birlikte sair haber siteleri ve ajanslarda tahliye haberi servis edilirken Halis Hoca’nın “IŞİD iddiası” ile 3 yıldır yargılanmasının sürdüğü ve kesinleşmiş bir cezasının olmadığı bilinmesine rağmen evrensel basın ilkelerinden gram nasibini almamış çok sayıda medya organı “IŞİD yöneticisi, IŞİD lideri” gibi maksat içerikli başlıkları atmaktan geri durmamışlardır.
Bunlarla birlikte sair haber siteleri ve ajanslarda tahliye haberi servis edilirken Halis Hoca’nın “IŞİD iddiası” ile 3 yıldır yargılanmasının sürdüğü ve kesinleşmiş bir cezasının olmadığı bilinmesine rağmen evrensel basın ilkelerinden gram nasibini almamış çok sayıda medya organı “IŞİD yöneticisi, IŞİD lideri” gibi maksat içerikli başlıkları atmaktan geri durmamışlardır.
Burada ismini zikrettiğimiz iftira ve yalan sahiplerinin neredeyse tamamı ya gazeteci ya da hukukçu kılıfı altında kendileri gibi düşünmeyen daha doğrusu İslami fikir ve kimliği ile ön plana çıkan kişileri orantısız, ölçüsüz ve delilsiz bir şekilde karalamayı kendilerine vazife bilenlerdir.
Söz konusu yalan ve iftira içerikli yayın ve paylaşımlar karşısında cevap hakkımızı her zaman kullanarak ve meşru olan her yolla bu hukuksuzluğa karşı duracağımızı bir kez daha hatırlatmak isteriz.