Gazeteci Erk Acarer, Halis Hoca hakkında yapılan taraflı haberleri, algı operasyonları, itibar suikastlarını önemsemeden gazeteci ahlakına yakışır bir şekilde güncel sorularını doğrudan Halis Hoca’ya yöneltti. Halis Hoca’nın cevapladığı soruları, Artı TV YouTube kanalında canlı olarak yayınladı.
Halis Hoca’nın Erk Acarer ile yapmış olduğu röportajı istifadenize sunuyoruz:
‘IŞİD VE EL KAİDE İLE HİÇ İLİŞKİM OLMADI’
Siz IŞİD’in Türkiye yöneticisi misiniz? El-Kaide ile ilişkiniz var mı?
İki yapı ile de örgütsel veya siyasi hiçbir ilişkim yok. Aramızdaki inanç ve metod farklılıklarını anlatan çalışmalarım var. Mahkemelerde şahit olduğunuz üzere; bize, IŞİD ve El-Kaide’ye yönelik soru dahi sorulmuyor. ‘demokrasiyi reddediyor, oy kullanmaya şirk, devlete tağut diyorsunuz, şeriat istiyorsunuz’ diyorlar. Yargılama El-Kaide ve IŞİD’den ama muhatap olduğumuz sorular inancımıza yönelik.
2015 YILI… ÖMERLİ’DEKİ BAYRAM NAMAZI: IŞİD’CİLER DE KATILMIŞ OLABİLİR
19 Haziran 2015’te Ömerli’de bayram namazı. Bu tarihte Türkiye’de IŞİD yapılanması zirve yapmıştı. Bu rahatlığı kullandınız mı? Aranızda IŞİD’ciler var mıydı?
Davete başladığımızdan beri faaliyetlerimiz umuma açıktır. Haftalar öncesinden yeri ve zamanı ilan edilen bayram namazı da açıkta kılındı. Herkes katılabilirdi. Hâliyle IŞİD’li biri de katılmış olabilir. Daha iyi anlatabilmek adına, size yakın bir örnek vereyim: 1 Mayıs, tüm sol görüşlülerin iştirak ettiği bir faaliyettir. Orada legal, illegal, silahlı, silahsız… her türlü yapı bulunabilir. 1 Mayıs’ı oraya katılanlar üzerinden okursak; bu hem adil olmaz, hem de hatalı bir neticeye ulaşırız. Bayram namazı da kimin organize ettiğine bakılmaksızın, müslimler için aynı anlamı ifade eder. Özellikle de sisteme bağlı camilerde namaz kılmayanlar için…
TÜRKİYE’DEKİ EYLEMLERLE ANILMA NEDENİMİZ: MEDYA SORUMLU, GÜLEN GRUBU BAŞLATTI
Türkiye’deki bombalama olayları gibi, bunları gerçekleştiren Adıyaman-Antep Grubu ile herhangi bir bağınız olmadığını da biliyoruz. Antep’te buluştuğumuz bir El-Kaide avukatı -bazılarını ayırarak- “Bu adamların tümü devşirilmiş ve kullanılmış kişiler.” dedi. Sizin bu konudaki fikriniz nedir?
Türkiye’deki eylemlerle alakalı tek satır dahi böyle bir suçlama yok! Yargılamaları bu algı ile haberleştiren, polis muhabirleri oluyor; sol, kemalist ve muhafazakâr medya eliyle yayılıyor, kamuoyuna mâl oluyor. Asıl etken medya! İddianameleri okuma zahmetinde bulunsalar; savcıların bizi, oluşması muhtemel bir tehdit olarak gördüklerini, dinler arası diyalog eleştirisini suç saydıklarını, sistem karşıtı inancımızı ve cemaat olarak örgütlü hareket edişimizi yargıladıklarını göreceklerdi. Bu işi başlatan Gülen grubu oldu.
DEVLET “DİYARBAKIR”, “SURUÇ”, “ANKARA”YI BİZİMLE PERDELEDİ
Diyarbakır, Suruç ve Ankara Katliamları ile ilgili hiçbir bağınızın olmadığını biliyoruz. Peki, devlet ve iktidar neden sizi bu dosyalarla ilişkilendirdi? Bu bir hedef saptırma olabilir mi? Ya da kamuoyunun gazı böyle mi alınmaya çalışıldı?
Devlet bu dosyalarla kamuoyunun gazını aldı. Çünkü biz bu dosyalarla gündemde olmasaydık, insanlar bu eylemlerin asli dosyalarına yoğunlaşacaktı. Bu perdelendi. Bir diğer sebep ise şu: Bizim sistem eleştirimiz İslami. İktidar bundan hoşlanmıyor ve bizi cezalandırıyor.
‘FARKIMIZ OLSA DA TEVHİD VE SÜNNET KONUSUNDA ORTAĞIZ’
Görüş, fikir ve kitaplarınızın Türkiye’deki Selefizm ve IŞİD’e/El-Kaide’ye altyapı oluşturduğunu söyleyebilir misiniz?
IŞİD ya da El Kaide’nin fikir ya da kitaplarımdan etkilendiğini sanmam! Her iki yapı da iki gerekçeyle çalışmalarımdan sakındırıyor. İlki, inançtaki net ve tavizsiz duruşumuzu aşırılık olarak görüyorlar; ikincisi ise cihadsızlık. Genel olarak “Cihada katılmayanlardan ilim alınmaz” diyorlar. Ama her iki yapı ile farklılıklarımız olsa bile Tevhid ve Sünnet inancında ortak noktalarımız var. Bu inanca sahip olan ve davet eden birini di̇nlemeleri anlaşılır.
‘HEPİMİZ KULLANILIYORUZ’
Türkiye’deki bombalama olayları gibi, bunları gerçekleştiren Adıyaman-Antep Grubu ile herhangi bir bağınız olmadığını da biliyoruz. Antep’te buluştuğumuz bir El-Kaide avukatı -bazılarını ayırarak- “Bu adamların tümü devşirilmiş ve kullanılmış kişiler.” dedi. Sizin bu konudaki fikriniz nedir?
İlkesel olarak; ister İslami olsun ister gayri̇ İslami olsun, hiçbir şahsın/yapının bir bütün olarak devşirildiğine/kullanıldığına inanmıyorum. Ancak o yapı/şahıs bunu itiraf eder veya İslam hukukuna göre aşağılık olan bu suç sabit olursa kabul ederim. Biz İslami kesim, siz solcuların; siz solcular da İslami kesimin kullanıldığına inanıyorsunuz. Sonuç: Hepimiz kullanılıyoruz; temiz olansa yalnızca bu gayri İslami ve gayriinsani sistem olmuş oluyor!
‘ÜYELİK İDDİAMIN HUKUKİ BİR KRİTERİ YOK!’
Devlet sizle ilgili neden IŞİD’ci ya da El-Kaideli propagandası yapıyor?
Birkaç nedeni var: Şayet bizi inancımızla yargılasa; mevcut yasalara göre gözaltına dahi alamaz. Ancak bu isimlerle bizi bir şablon içine oturtuyor. Tutuklama ve cezalandırma kolaylaşıyor. Ayrıca, halk ile aramızı açıyor. Zira halk bu örgüt isimlerini duyunca konuşmaktan dahi ürküyor. İslami kesimi sizden uzaklaştırıyor, çalışmanızı başka bir ülkeye taşımak -hicret etmek- isterseniz; hiçbir ülkenin bu örgütlerden yargılanmış insanlara kapısını açmayacağını biliyor. Sizi dar alana mahkûm ediyor. Bununla beraber sizi edilgen/savunmacı bir dile mahkum ediyor. Ne olduğunuzu değil, ne olmadığınızı anlatmak zorunda kalıyorsunuz.
KISAS VE TENKİL DURUMLARINDA ‘İNSAN YAKILMASI CAİZDİR’ İFADELERİ…
“Kısas ve tenkil durumunda insan yakılması caizdir.” diyorsunuz. (Bunun Kur’ân’a dayandığını söyleyeceksiniz.) Yine de insanın “güncel” ve “insani” olarak kafası karışıyor. Ne düşünürsünüz?
Ben konu hakkında var olan ihtilafları aktarıyor, tarafların delillerini zikrediyor ve İslam hukukundaki tartışmalara değiniyorum. Sonra da; kısas ve tenkil durumunda bunun İslam hukukuna uygun olduğunu, ancak Allah’ın (cc) affetmeyi ve cezalandırmamayı tavsiye ettiğini söylüyor ve kişisel kanaatimin de bu olduğunu belirtiyorum. Benim için tek ölçü vahiydir. Bir şey vahye (Kur’ân-Sünnet) dayanıyorsa ahlaki olan da insani olan da odur.
‘ORTAK BİR PAYDADA BULUŞMAMIZ MÜMKÜN DEĞİL’
Demokrasiyi kabul etmiyorsunuz, demokrasiyi kabul edenlerde sizi kabul etmiyor. Türkiye birbirinden çok uç fikirlerin olduğu bir yer. Hiç anlaşma şansımız yok mu? Varsa koşulları nelerdir?
Bizim demokrasiyle ve İslam inancı dışında herhangi bir düşünce sistemiyle inanç noktasında ortak bir paydada buluşmamız mümkün değildir. Zira hak/tevhid ile batıl/şirk geceyle gündüz gibi zıddır; inanç anlamında bir araya gelmeleri olanaksızdır.
Ancak bir arada sulh/barış içinde yaşamamız mümkündür. Allah Resûlü’nün (sav) iki önerisi var:
İlki; Hilfu’l Fudul yani Erdemliler İttifakı’dır. Bu; her türlü zulme ve zalime karşı çıkıp inancına ve kimliğine bakmaksızın tüm mazlumların hakkını arayacağımıza dair yapacağımız antlaşmadır.
İkincisi; Medine vesikası, yani toplumsal sözleşmedir. Toplumun tüm kesimlerinin bir araya gelip, herkesin dini, siyasi, insani güvenlik ve özgürlüğünü teminat altına alan; o topraklara veya vatandaşlarına yapılan saldırıyı tüm kesimlere yapılmış kabul eden bir anlaşmadır.
Toplumsal sözleşmeden kastım; mevcut yasalar gibi kemalizmi veya belli bir dünya görüşünü dayatan bir anlaşma değildir. Benim İslam şerıatına göre yaşayabileceğimi, hukuki sorunlarımı Kur’ân’a/sünnete göre çözebileceğimi, çocuğumu İslami bir eğitimle yetiştirebileceğimi teminat altına alan ve diğer tüm taraflara da kendi inanç sistemlerine göre yaşayabilme hakkını veren bir sözleşmedir.
SELEFİZMİN GELECEĞİ
Türkiye’de Selefizmin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
“Selefizm” dediğiniz anlayışın geleceğine dair bir öngörüye sahip değilim. Ancak Tevhid ve Sünnet hareketinin Türki̇ye’deki̇ geleceğine dair şunları söyleyebilirim. Çoğunluk hiçbir zaman Tevhid inancını kabul etmeyecek; zanna ve hevaya tabi olacaktır. Tevhide gönül veren azınlığın ise mevcut duruşlarını muhafaza ederek baskılara direnirlerse -sabrederlerse- Tevhidi tüm Türkiye’nin gündemine taşıyıp; temiz insanları, mevcut fikrî ve amelî keşmekeşten kurtaracak alternatif bir yol sunabileceklerine inanıyorum. Toplum demokrasiyi, laikliği, komünizmi, milliyetçiliği… -bize göre- cahiliyenin her türünü duydu, tanıdı. Fakat Tevhid henüz hakiki anlamda gündeme gelmiş değil. Önümüzdeki dönemde daha çok konuşulacak.
‘SİSTEMİN BİZİ İZLEYİP TAKiP EDEBİLMESi İÇİN BU YERLERİN AÇIK KALMASI GEREKİYOR’
Tevhid Yayınevi hâlâ açık. Siz hapistesiniz. Bu bir çelişki değil mi?
Asıl çelişki Tevhid Yayınevi’nin açık olması değil, benim hapiste olmamdır. Bunu; “Allah’ın lütfu ve yardımı” olarak açıklıyorum. Ayrıca sistemin bizi izleyip takip edebilmesi için bu yerlerin açık kalması gerekiyor.
TEVHİD’CİLERİN EYLEM TARZI
Silahlı mücadele ve fikir savunma arasındaki ayrılığı anlatır mısınız?
İslam’a davet; insanlara islam inancını anlatıp onları islam dışındaki tüm inanç ve ideolojilerden sakındırmaktır. Bu sözlü, yazılı davettir; fiilî müdahale söz konusu değildir.
Cihad/kıtal ise iki kısımdır: ilki; bir devlete sahip islam toplumunun yeryüzünde fitne/şirk/baskı kalmayıncaya ve din/kulluk/hâkimiyet Allah’a (cc) ait oluncaya kadar savaşmalarıdır. ikincisi; savunmadır. Bir devleti olsun veya olmasın toprakları işgale uğrayan islam toplumunun işgalciye karşı verdiği savaştır.
Bizim yaptığımız, İslam’a davettir. Bugün İslam ahkâmıyla yönetilen bir devlet olmadığı için devlet cihadi (fetih) yoktur. Ama ABD, İsrail, Avrupa, Rusya, Çin vb. ülkelerin işgal ettiği topraklarda verilen mücadele -bana göre- itikadi problemleri nedeniyle “İslami cihad” diyemesem de hataları olan şerefli bir mücadeledir.
7 HAZİRAN – 1 KASIM 2015 SÜRECİ: İKTİDAR TOPLUMDA GÜVENLİK ENDİŞESİ OLUŞTURDU
Size göre 7 Haziran – 1 Kasım 2015 sürecinde Türkiye’de ne oldu? IŞİD bombalamalarını nasıl yorumlarsınız?
Yaşananların iki boyutu olduğunu düşünüyorum:
İlki, IŞİD boyutu: IŞİD hem Suriye’de savaştığı PKK’den intikam almak hem de Türkiye’de bir iç karışıklık çıkarmak istedi. Amacına ulaşsaydı muhtemelen Türkiye’de de Suriye, Irak, Libya gibi bir cephe açacaktı.
İkincisi, devlet boyutu: Bu süreç toplumda güvenlik endişesi oluşturdu. İktidar düşerse iç savaş çıkacağını düşündü. Toplum da ilk seçimde aldığı oyları ikinci seçimde iktidara geri verdi.
Bu iki olay -eylem ve oyların artması- arasında bilinçli bir irtibat var mıdır, bilmiyorum. Allah (cc) “Bilgin olmayan şeyin peşine düşme!” buyuruyor.
‘IŞİD KARDEŞiMiZDİR’ AÇIKLAMASI
Sosyal medyada paylaştığınız bir videoda; “IŞİD bizim Müslüman kardeşimizdir. Onlara yapılmış her saldırıyı bize yapılmış sayarız.” diyorsunuz. Bunu açıklar mısınız?
Söylemlerinde zahiren Tevhidi savunan insanlar, İslam nezdinde kardeştir. Bu, yüce Allah’ın hükmüdür. Biri Tevhid inancını savunuyorsa dünyanın en kötü amellerini yapsa da -IŞİD gibi- onun kötü amellerinden berî olduğunuzu ilan edebilir, ama “din kardeşliğini” reddedemezsiniz.
Aynı konuşmada IŞİD’in yaptıklarını tasvip etmediğimi, eleştirdiğimi; ancak bunların hiçbirinin bir gruba saldırı için yeterli sebep olmadığını anlatıyorum.
Sonraki süreçte IŞİD’in pragmatist bir tutum takındığı ve Tevhidî çevreleri kazanmak için farklı söylemlere sahip olduğu ortaya çıktı. Ki IŞİD’e katıldıktan sonra bu durumu fark eden ve itiraz eden Tunuslu bir grup ilim adamını infaz ettiler.
Bugün de aynı karışıklık/keşmekeş devam ediyor. Metodsal/amelî olarak hepsini hata üzere görsem de; içlerinde sapkın insanlar olduğu gibi inanç olarak Tevhid inancına sahip olanlar da var.