Halis Bayancuk Hoca, 3 yıldır süren yargılamaların adeta bir tiyatroya dönüşmesi ve dosyanın görülmekte olduğu mahkeme dışında, TBMM genel kurulundaki salonda da görüldüğünü ifade etti. Halis Hoca, meclisteki korsan yargılama ve sosyal medya iftiraları ile mahkeme kararlarına etki edildiği gerekçesiyle bugün görülen duruşmada son savunmasını yaparak bir daha hiçbir duruşmaya katılmayacağını açıkladı.
Halis Hoca’nın tarihe geçecek son savunması;
“Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun. Allah’ın selamı hidayete tabi olanların üzerine olsun.”
- Bugün bir talebi ve o talebin gerekçelerini dillendireceğim. 9 Nisan günü mahkeme üç gerekçeyle beni tahliye etti. Savcının itirazı üzerine bir üst mahkeme de tekrar tutukladı.
- Yani üç yıldır dosyayı bilen mahkemenin kararını; bu dosyaya dair hiçbir bilgisi olmayan, verdiği kararla, yargılandığım maddeden dahi haberi olmadığı anlaşılan bir mahkeme bozdu.
- Daha sonra o güne dair belgeler ortaya çıkınca resim netleşti. Sakarya haricinde bir duruşmanın da Mecliste yapıldığını anlamış olduk. Başkanlığını HDP’li Meral Danış Beştaş, üyelerini CHP’li Özgür Özel ve AKP’li Özlem Zengin’in oluşturduğu paralel bir duruşma yapılmış aynı gün, aynı saatlerde.
- Babamla beni karıştıracak kadar dosyaya uzak; müebbet ceza aldığım iftirasını dillendirecek kadar ön yargılı; Osman Kavala’nın duruşmalarına katıldığını ve dosyasının bomboş olduğunu, hiç katılmadığı benim dosyam doluymuş gibi konuşarak ahlaki ilkelerle tüm bağını koparmış heyet kararını açıkladı.
- Karara göre ben IŞID’in Halifesi ve aynı zamanda katiliydim. Zinhar yeniden tutuklanmam gerekiyordu. Oysa bu sistemin yasalarından 138. maddeye göre görülmekte olan bir davayla ilgili Mecliste görüşme yapılamaz, soru sorulamaz, herhangi bir beyanda bulunulamaz.
- Yasaları mustazaflar üzerinde bir sopa olarak kullanan cahiliye sistemi nedense bu yasaları kendisi için bağlayıcı görmüyor; abdest aldığı yerde abdest bozuyor; Mecliste kendi yasalarını çiğniyor. Görülmekte olan bir dosya hakkında konuşmak şöyle dursun, hüküm dahi veriyor.
- Pagan/Putperest toplumlar helvadan put yapar, ona tapar, acıkınca da elleriyle yaptıkları ilahları afiyetle yerlerdi. Meclis yasa yapıyor-ki bu ilahlık iddiasıdır; yalnızca İlah yasa yapabilir- söz konusu muvahhidler olunca yasayı afiyetle yiyor.
- Diyebilirsiniz ki; bu Meclistekilerin eylemidir, bizimle ne ilgisi var? Var, efendim var! Çünkü o gün yaşananlardan anladık ki Mahkeme beni tutuklamadan önce Mecliste tutukluğum ilan edilmiş; 15 dakika sonra da Mahkeme beni tutuklamış, yani sistem tepeden tırnağa çürümüş, yozlaşmış.
- Meclis tutanaklarına göre; HDP’li vekil 20.27’de konuşup konuyu gündeme getiriyor, oturum kapanıyor. 20.42’de AKP’li vekil konuşuyor ve yapılan itiraz üzerine tutuklandığımı ilan ediyor. Saat “20.42”
- Şimdi; mahkemenin beni tutukladığı saate bakın. Hâkimlerin elektronik imzası 21.00-21.01… Zaten ben SEGBİS’ten 21.00 gibi odama dönerken, önünden geçtiğim her hücre “geçmiş olsun” diyordu.
- Çok şaşırdım. Acaba tutuklandığımı nereden biliyorlardı? Meğer ben SEGBİS ile duruşmaya başlamadan önce 20.42’de Meclis TV’den haberi almışlar
- İşin daha ilginç tarafı; bugün Sakarya Adliyesi, SEGBİS kaydının ellerinde olmadığını söylüyor. Anlayacağınız duruşma kayıtları yanmış, bitmiş, kül olmuş… Sistem kendilerini akıllı, bizleri aptal mı sanıyor?
- Zuhruf Suresi’nin 54. ayetinden öğrendiğimiz kadarıyla; tüm Firavuni sistemler halklarını aptal yerine koyarak ve fasıklaştırarak kendilerine itaatkâr bir köle hâline getiriyor ve “Ben ne diyorsam sizin için doğru odur!” diyorlar.
- Ancak biz bu gayri İslami sistemi, toplumu istihfaf yöntemlerini ve fısk düzenini reddettiğimiz için cezaevindeyiz, ötekiyiz. Bu yalana inanmadığımızı ve bu Ali Cengiz oyununu lanetlediğimizi ilan ediyoruz.
- Dün, yargıyı ele geçirdiğini sananların yok ettiği belgeler, bugün nasıl bir bir ortaya çıkıyorsa; bugünün zalimlerinin yok ettiği de yarın ortaya saçılacak ve hakikat ortaya çıkacaktır.
- Tabii şunu da unutmasın kimse: Bunlar Allah katında kayıtlıdır ve bir gün O’nun (cc) huzurunda tüm sırlar ortaya dökülecektir. Meclisteki paralel heyetten de, sizden de, bu zulmün asıl mimarından da o gün davacı olacağım.
- Unvanlar, statüler, korumalar, zırhlar… bu dünyada sizleri koruyabilir. Ancak El-Kahhâr olan Allah’ın katında size hiçbir faydası olmayacak. Tevbe etmez, Allah’a (cc) dönmez ve bu zulmü ıslah etmezseniz ebedî ateşe mahkûm olacaksınız.
- Bu zulüm sürecine katkı sunan bir diğer kurum cezaevidir. Normalde tahliye olan birini bir saat içinde dışarı çıkarırlar. O kadar acele ederler ki eşyalarınızı toplayamaz, komşularınızla vedalaşamazsınız. Beni ise tam “altı saat” boyunca hiçbir işlem yapmadan beklettiler.
- Demek ki birileri “Bırakmayın!” diye talimat verdi. Zaten cezaevi kapısına beni almaya gelen arkadaşların yanında bir de polisler bekliyor. Ne hikmettir ki ben SEGBİS’e çıkmadan birkaç saat önce ayrılıyorlar. Birileri arayıp “Beklemenize gerek kalmadı.” dedi herhâlde…
- Tüm bunlar yaşanırken şeytanın modern sesi ve Firavunların gönüllü sihirbazı medya boş durmuyor ve tekrar tutuklama olsun diye elinden geleni yapıyor.
- Burada durmak istiyorum: Gördüğünüz gibi Kemalisti, saltanatçısı, Marksisti, Leninisti, yargısı, cezaevi ve medyası bu zulme ortak oldular. Asla bir araya gelmeyen Kemalistlerle saltanatçılar; milliyetçilerle komünistler ehli tevhide karşı birleştiler.
- Evet, küfür tek millettir. Söz konusu ehli tevhid olunca ışık gören yarasa gibi çığlık çığlığa aynı safta toplanıyorlar. Hiç şüphesiz bu düşmanlık bize değil, cahiliyenin her tonuna “La/Hayır” diyen tevhid akidesinedir.
- Tevhide ve sünnete davet etti diye saltanat, dün Kadızadelere zulmetti. Saltanat yıkıldı; bu defa Kemalizm, şeriat isteyen âlimleri “sanığın idamına, delillerin bilahare toplanmasına” diyerek astı… Devam eden süreçte son tek parti, 27 Mayıs, 12 Eylül ve 28 Şubat… Her zaman Tevhid ehline zulmettiniz. Bugün de değişen bir şey yok.
- Yüce Allah, tevhid ehli karşısında kinle yanıp tutuşan Allah düşmanlarına “Kininizle geberin.” diyor. Ben de tevhid ehline karşı bugün kin besleyenlere aynısını söylüyorum: “Kininizle geberin.”
- Buraya kadarı bizimle ilgili değil, diyebilirsiniz. Ama bundan sonrası sizinle ilgili. Bir ay sonra dosyam asli mahkememe, yani sizin önünüze geldi. Mahkeme beni daha önce üç gerekçeyle tahliye etmişti
– Atılı suçun vasıf ve mahiyetinin değişebilir olması
– Yattığı süre (3 yıl) ve sabit ikametgâh sahibi olması (yani kaçma şüphesinin olmaması)
– Avrupa Konseyinin pandemiyle ilgili kararı
Bir ay geçmeden aynı Mahkeme tutukluğumun devamına karar verdi. Peki, hangi gerekçelerle? Söylüyorum:
– Atılı suçun vasıf ve mahiyeti
– Atılı suçun alt ve üst sınırı düşünüldüğünde tutuklamanın makul olması
– Şu aşamada adli kontrol tedbirinin yetersiz olacağı (yani kaçma şüphesinin olması)
- Şimdi soruyorum: Bir ay içinde ne değişti de; bir ay önceki tahliye gerekçelerimin aynısı zikredilerek -kararın tam zıddına- tutukluğumun devamına karar verildi? HEM DE AYNI MAHKEME TARAFINDAN!
- Aradan bir ay daha geçti, izinde olan Başkan döndü. Aynı gerekçelerle ve delillerin toplanmaması sebebiyle tutukluğumun devamına karar verildi.
- Bu ne yaman çelişkidir? Bu süre zarfında yeni bir yasa çıktı da biz mi öğrenemedik? Dosyaya yeni bir delil girdi de bizim mi haberimiz yok? Pandemi süreci sonlandı da bize mi söylemiyorlar? Pandeminin bitmesi şöyle dursun, cezaevinden, hem de Silivri’den ölüler çıktı bu süreçte.
- Tüm bu yaşananlardan sonra; bu ülkede bir hukuk olduğu, bu hukuk karşısında herkesin eşit olduğu ve en önemlisi, Mahkemenizin bağımsız ve tarafsız olduğu söylenebilir mi?
- Kendinizi benim yerime koyun ve vicdanınıza sorun: Siz benim yerimde olsaydınız size güvenir miydiniz? Hiç sanmıyorum.
- Meclis baskısıyla tutum değiştiren bir Mahkeme, bir insanı nasıl yargılayacaktır? Bana göre Kur’ân’ı anayasa kabul etmeyen bir mahkeme meşru değildir. Ancak bu soru sizedir: Size göre, inandığınız hukuk anlayışına göre, yargılama yapabilmek için yargının bağımsız, tarafsız ve yukarıda sayılan tüm şaibelerden uzak olması gerekmiyor muydu?
- Buraya kadar Mahkemeyle ilgili konuştum. Şimdi Savcı Serkan Özgen’le ilgili konuşmak istiyorum: 12 yıldır 15 ayrı dosyadan yargılandım. Birçok farklı işlemle karşılaştım. Şunu fark ettim:
- Bir savcının itirazı gazetelere ismiyle geçiyor. Savcıların, isimleriyle gündeme geldiği dönemi hepimiz biliyoruz. O savcılar şu anda ya tutuklu ya da yurt dışına kaçtılar.
- Kimse isimlerini teşhir ederek performans sergileyen o savcılara örnek vatandaş madalyası takmadı. Dosya savcısına da madalya takılacağını sanmıyorum. Ne diyeyim; çalışma usulleriniz benziyor, Allah (cc) sonunuzu da benzer kılsın.
- Elbirliğiyle yaptığınız bu zulmün sebep olduğu şey nedir, biliyor musunuz? 4 yaşında bir çocuğa sabah “Baban çıktı!” diyerek onu sevinçten kalbi duracak hâle getirmek; akşam olduğunda “Hayır, baban çıkmadı.” diyerek onu hüzne boğmaktır.
- Zalimliğinizle övünün! Artık yetişkinleri geçtik, 4 yaşındaki çocuklar dahi nefretle, intikam duygusuyla, babasını kaçırma planlarıyla büyüyor. Zulmünüz 4 yaşındaki çocukları dahi zehirliyor.
- Siz bu çocukların ahının yerde kalacağını mı sanıyorsunuz? Hayır, âlemlerin Rabbine yemin olsun ki; intikam sahibi Allah (cc), o çocukların intikamını sizden ve çocuklarınızdan alacak. İnsanlara ne yaşatmışsanız, aynısını yaşayacaksınız. Dün sizin konumuzda olan meslektaşlarınızın ve çocuklarının bugün yaşadığı gibi…
- 4 yaşındaki çocukların hayallerini çalma suçu yakanızı hiçbir zaman bırakmayacak. Vicdanlarınızın sızladığı, kâbuslarınızın uykularınızı böldüğü, sebepsiz hastalıklara yakalandığınız ve çocuklarınızla aranızda görünmez duvarlar varmış gibi size düşmanca baktıkları zamanlarda M. Hanzala’yı ve onun durumunda bıraktığınız diğer tüm çocukları hatırlayın.
- Tüm bunlardan sonra son olarak şunu söyleyeceğim: Bir insana üç yıl süresince aynı filmi izletirseniz; dünyanın en iyi senaryo ve oyuncuları dahi olsa bıktırır, bunaltır.
- Ben de 3 yıldır aynı manzaraya şahit olmaktan bıktım, usandım. Artık duruşmalara katılmak, aynı şeyleri duymak ve aynı şeyleri söylemek istemiyorum. Susmak istiyorum, yalnızca susmak…
- Çünkü sesimi size duyuramıyorum. Boşluğa konuşuyor gibi hissediyorum. Ola ki sesim size ulaştı, bu defa Meclis duvarlarına ve demokratlıkları kendilerinden menkul vekillere çarpıp geri dönüyor bana. Hakikati daha fazla incitmemek için susmak istiyorum…
- Şayet “Olmaz, gerekirse zorla getireceğiz!” diyorsanız; o zaman siz de yorulmayın, beni de yormayın. Meral Hanım, Özgür Bey ve Özlem Hanım Mecliste duruşma yapsın, sonucu haber vermek için de beni SEGBİS’le bağlasınlar!