Üç yıldır yargılamayı sürdüren heyetin tahliye kararına itiraz eden savcılık, Halis Hoca hakkında, farklı bir mahkemeden aynı dosya kapsamında yeniden yakalama ve tutuklama talep etmişti.
Üç yıldır kaldığı tek kişilik hücresinde tahliye olmayı beklerken, SEGBİS odasında, tekrardan yakalandığı ve tutuklandığı, dosya hakkında hiçbir bilgi sahibi olmayan bir heyet tarafından yüzüne okunmuştu. Heyet meseleye o kadar Fransız’dı ki dosyanın ilk sayfasında yazan ve dosyanın hangi madde kapsamında açıldığını belirten genel bilgilere dahi bakma zahmetine katlanmamıştı.
Dosya örgüt yöneticiliği iddiasıyla açılmış olmasına rağmen, tutuklama kararı veren heyet Halis Hoca’yı örgüt üyeliği suçlamasıyla tutukluyor, dosyanın kendi heyetinin bile 3 yıl sonunda artık toplandığına kanaat getirdiği delillerin toplanmadığını iddia ediyordu. İşin asıl trajikomik yanı Halis Hoca, örgüt üyeliği suçlamasına tekabül eden cezayı neredeyse 2 kere tutuklu olarak yatmıştı. (Bugün Halis Hoca aynı anda hem IŞİD hem de El Kaide iddiaları ile açılan hiçbir soruşturmasında hüküm almaksızın toplam 7 yıl 5 ay tutuklu olarak yargılanmış bulunmaktadır) Zaten yargılamayı yapan Sakarya 2. ACM bu 7 yılı aşan sürenin “örgüt yöneticiliği” suçlamasının infaz süresine tekabül etmesini, tutuklu bulunma süresinin uzunluğunu ve pandemi şartlarını göz önünde tutarak tahliye kararını gerekçelendirmişti.
Aslında 9 Nisan günü oldu-bittiye getirilen yeniden tutuklama kararından önce aynı dakikalarda farklı bir mekânda yaşananlar, adalet ve ahlak ilkelerinin yerle bir edileceğinin sinyallerini vermişti.
Halis Hoca’nın tahliye kararının hemen ardından Meclis Genel Kurulu’nda yaşananlar, hukuk fakültelerinde “Yargı bağımsızlığı nedir, nasıl ihlal edilir?” sorularına cevap olarak okutulacak düzeyde bir açıklıkta cereyan etmişti. Anayasa ile sınırlarının çizildiği iddia edilen yasama-yürütme-yargı erklerinin gerçekte hiçbir zaman bu ilkelere bağlı olmadığı bir kez daha gözler önüne serilmişti. Göreve başlarken, mistik bir kutsiyet atfederek dokunulmaz kıldıkları anayasayı, siyasi ihtirasları söz konusu olduğunda nasıl bir lokmada mideye indirdiklerini ve sistemin ikiyüzlülüğünü bir kez daha müşahade etmiştik.
Halis Hoca’nın tahliye edildiğini haber alır almaz, gündem dışı olarak söz alan HDP vekili ve grup başkanvekili Meral Danış Beştaş, HDP grubu olarak İslam ve İslam’a dair olan her zerreye bitmek bilmeyen kinlerini kusmaya başlamıştı. Hiçbir zaman gerçekte var olmayan ve hiçbir dosyada yer almayan iftira, karalama ve suçlamalar ile Halis Hoca’nın tahliye edilmemesi yönünde büyük bir yaygara koparmıştı.
Bu aymazlığa, ideolojik olarak İslam karşıtlığı paydasında HDP ile birleşen CHP de grup başkanvekili Özgür Özel ile katılmış, Halis Hoca hakkında ağıza alınmayacak, akılları ve vicdanları dumura uğratan iftira ve hakaretlerini hayasızca dillendirmişti. (Beştaş ve Özel’in hakaret ve iftiraları için tıklayınız)
Hiçbir suretle yargılandığı dosyalarda dahi yer almayan iftiralarla kirli bir algı oluşturulması sonrası haliyle genel kurula ara veriliyor (20:27), verilen 15 dakikalık arada nasıl tevafuk olduysa Halis Hoca SEGBİS odasında yeniden tutuklanıyordu (20:35). 20:42’de genel kurulda oturumun başlamasıyla söz alan Özlem Zengin, nadir de olsa bağımsız bir karar veren mahkemenin bu kararına müdahale edildiğini haber verircesine, ‘’Mekanizma içerisinde Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesi bahsi geçen kişinin tahliyesine karar vermiştir. Savcı itiraz etmiştir. Sakarya 3. Ağır Ceza Mahkemesi de bu itirazı haklı bulmuştur ve bahsi geçen kişinin tutukluluğu devam etmektedir. Görüyorsunuz, 2. Ağır Ceza’nın verdiği bir karara itiraz olmuştur ve 3. Ağır Ceza Mahkemesi de bu itirazı haklı bulmuştur. Yani bu tahliyeyi, İnfaz Yasası ile alakalı bir şey gibi izah etmeyi, anlatmayı hukuk bilmemezlik olarak görüyorum.” ifadeleriyle HDP ve CHP vekillerinin asılsız endişelerini giderme telaşını yansıtıyordu.
Kendisi de aynı zamanda bir hukukçu olan AKP grup başkan vekili Özlem Zengin ise yargı bağımsızlığının önemini vurgulayacağı yerde, muhalefetin ideolojik saiklerle oluşturduğu algıya hizmet ediyor, henüz elektronik imza ile kayıt altına alınmamış bir kararı (yeniden tutuklama kararı saat 20:50’de imzalanarak resmiyet kazanıyor, fakat avukatından Halis Hoca’nın SEGBİS odasına 20.30’da alındığını öğreniyoruz) daha sanık avukatları dahi öğrenmeden bir müjde verircesine genel kurulda ilan ediyordu.
Neresinden tutarsanız elinizde kalacak bir durum; insan ürünü kanunlarla çivisi çıkarılan hukuk ilkelerinin adeta bir buldozer misali üzerinden geçiliyor. Zihinler allak bullak, idraklar kalın perdeler altında adeta. Kim kimin muhalifi? Kim egemen güç? Kim kimin temsilcisi? Bir yanda mevcut sisteme göre meşru sayılan seçimlerle kazandıkları hakları, vekillikleri ve belediyeleri ellerinden alınan muhalefet, adeta zorba bir iktidar gibi davranıyor, öte yanda muhalefeti her noktada dilediği gibi sınırlayan iktidar, muhalefetin kuru sıkı söylemlerini ciddiye alıp emir telakki edercesine, yasamadan yargıya direktifler yolluyor.
Tüm bunlardan sonra, dosyanın kapağını dahi açmamış bir mahkeme, savcının itirazı üzerine, dakikalar içinde hukuki ve mantıki örgüden yoksun bir karara imza atarak Halis Hoca’nın yeniden tutuklanmasına karar verdi.
9 Nisan’dan sonra tahliyeyi veren mahkemenin yaptığı hiçbir ara duruşmada beklenildiği gibi tahliye kararı çıkmadı. 9 Nisan’da tahliyeyi gerekli kılan sebeplerin varlığına rağmen, heyet siyasi baskıya boyun eğmek durumunda kaldı ve tahliye taleplerini reddetti. Bir sonraki duruşma tarihinde son tutuklamada 3 yıl 1 aya, toplamda 7 yıl 5 aya ulaşan rekor tutukluluğun son bulmasını bekliyoruz.