Dün MAZLUMDER İstanbul Şubesi konferans salonunda gerçekleşen panelin moderatörlüğünü Av. Kaya Kartal yaparken Gazeteci Yazar Adem Özköse, Halis Bayancuk Hoca’nın avukatı Serkan Türkdoğru, Tevhid Dergisi yazarlarından Özcan Yıldırım ve Gazeteci Yazar Kenan Alpay konuşmacı olarak katıldı. Panelde, son yıllarda hukukun güvenirliğinin en çok zedelendiği Halis Bayancuk Hoca’nın yargılamaları geniş bir çerçevede ele alınırken katılımcılar, Halis Bayancuk Hoca’nın bir an önce serbest bırakılmasını ve yargılamaların hukuki ilkeler kapsamında neticelendirilmesini talep ettiler.
Avukat Kaya Kartal panel açılışında yaptığı konuşmasında Halis Bayancuk Hoca hakkında aynı fiil ve suçlamalar üzerinden birden fazla dosya açıldığını, son olarak dört ayrı dosyada toplamda elli yıl hapisle cezalandırılma istendiğini vurguladı. Uzun tutukluluk süresine de dikkat çeken Kartal, “Halis Bayancuk’un Hanzala adında dört yaşında bir oğlu var ve Halis Bayancuk üç yıl, yedi aydır tutuklu. Yani bir çocuğa babası yaşarken yetimlik yaşatılıyor. Böyle bir dosyadan ve mağduriyetten bahsediyoruz. Halis Bayancuk 2008 yılından beri sürekli; iki yılda bir, bir yılda bir gözaltına alınıyor, tutuklanıyor; birkaç yıl tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakılıyor ve en neticede Sakarya’da tutuklanmasından sonra üç yıl, yedi ay geçmekle beraber toplamda sekiz yıldır tutuklu olarak yargılanan bir insan. Sakarya’daki dosyasından maksimum on iki buçuk yıl örgüt yöneticiliğinden ceza verilse dahi yatacağı süreyi fazlasıyla yatmış durumda.” ifadelerini kullandı.
Halis Hoca’ya dört farklı dosyadan elli yıl ceza verilmek istenmesine dikkat çeken Kartal, bu duruma şu sözleriyle dikkat çekti:
“Van’da, Sakarya’da, İstanbul’da devam eden davaları var. Yedi dosya birleştirilmek üzere neticede dört dosyaya düşmüş durumda ve bu dört dosyadan ikisinden ceza çıktı; on iki buçuk yıl, toplamda yirmi beş yıl olacak şekilde ve iki dosyadan da karar bekleniyor. Bunlardan da aynı şekilde ceza çıkması durumunda elli yıllık bir ceza tehdidiyle karşı karşıya kalmış olacak. Yani bu aslında bir insanı yargı yoluyla öldürmekten farksız bir şey. Bu insan çıktığı zaman yine konuşacak. Cezaevindeyken yazarak konuşuyor zaten. Her yazısına, her düşüncesine bu cezalar verilirse artık hiç cezaevinden çıkamayacaktır. Bir katilden daha ağır bir şekilde, kesintisiz bir şekilde cezaevinde yatmak gibi bir riskle karşı karşıya bırakılmış durumda maalesef.”
Sonrasında Kaya Kartal’ın, sözü Gazeteci Yazar Adem Özköse’ye vermesiyle panel devam etti. Özköse, Halis Bayancuk Hoca’nın yargılamalarının tamamen siyasi içerikli olduğuna vurgu yaparak dosyalarda, içerik üzerinden değil, medya manipülasyonları üzerinden bir yargılama yapıldığının altını çizdi. Halis Hoca’nın özgürlüğüne kavuşması gerektiğini vurgulayan Özköse şu hususlara değindi:
“Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Halis Bayancuk davası hukuki bir dava değildir, siyasi bir davadır. Bilindiği üzere, Mahkemesi geçen sene serbest bırakılması yönünde bir karar vermişti, ama Meclisteki HDP’nin, CHP’nin bu meseleye karşı çıkması, AK Parti’nin de buna direnememesi sebebiyle kapıya kadar gelmiş bir insanı tekrar tutukladılar. Bu durum hukuk devletinde olmaması gereken bir şey. Eğer böyle olacaksa “Türkiye Cumhuriyeti hukuk devleti değildir.” diye, bu şekilde ilan edilsin. Bir insan ne olursa olsun fikirlerinden, görüşlerinden dolayı bu şekilde cezalandırılmamalıdır. Herkese diyorum ki: Gelin, gerçeklerle yüzleşin, dosyasına bakın, savunup savunmayacağınıza siz karar verin. Ama bizim tarihimizde, Türkiye tarihinde bu tür birçok dava olmuştur. Bu ülkede bugün hain olan yarın kahraman olur, yani bizim böyle bir geleneğimiz var. Önemli olan her dönem hakkın, hukukun yanında durmaktır. Bu ülkenin bir vatandaşı olarak, bir Müslüman olarak bir ân önce Halis Bayancuk’un özgür olmasını talep ediyorum, özgür olması için dua ediyorum”
Akabinde sözü alan, Halis Bayancuk Hoca’nın avukatı Serkan Türkdoğru, dosya içerikleri ve yargılama süreçleriyle ilgili bazı önemli noktalara değindi. Halis Hoca’nın yargılandığı dosyaların içeriğine vurgu yapan Türkdoğru, dosya kapsamına giren İstihbarat raporlarının Halis Hoca’nın lehine olduğunu belirtti. Bu suretle yargılamaların ve savunmanın salahiyeti açısından dosyaların birleştirilmesinin elzem olduğunun altını çizdi.
Ayrıca Halis Hoca’nın önce El-Kaide, sonra IŞİD, daha sonra El-Kaide/IŞİD en nihayetinde ise örgüt ismi olmaksızın cezalandırıldığına dikkat çeken Türkdoğru şunları söyledi:
“Bakırköy’de açılan, Van’da açılan ilk dosyalar El-Kaide’dendi. BUnlardan sonra İstanbul 13. Ağır Cezada açılan dosyalarda bir tarafta El-Kaide, bir tarafta DEAŞ suçlamaları var. Daha sonra Sakarya’da açılan DEAŞ dosyası var. Ama İstihbarat raporları bize gösteriyor ki bu iki örgüt birbiriyle çatışan ve bir araya gelmesi pek mümkün gözükmeyen iki örgüt. Müvekkilim iki örgütün de aynı anda nasıl yöneticisi ya da üyesi, savunucusu olabilir? Örneğin, ilk önce Sakarya Mahkemesinde bu konuyla ilgili bir ayrım yapılmamıştı, fakat yakın zamanda verilen cezalandırmaya yönelik hükümde “DEAŞ terör örgütü yöneticiliği”nden “terör örgütü yöneticiliği”ne döndü. Bakırköy’de El-Kaide/DEAŞ şeklinde her ikisi için de sanki cezalandırma veriliyormuş gibi bir karar verildi. Bu mahkemelerin de aslında dosyayı bir bütün olarak görmemesinden kaynaklanan bir kafa karışıklığına neden olduğunu görüyoruz. Bizim buradaki en temel talebimiz, dosyanın birleştirilmesi ve bu yargılamayı yapacak mahkemenin bunları daha iyi algılamasının ve daha hakkaniyetli bir karar vermesinin sağlanması.”
Sonrasında Tevhid Dergisi yazarlarından Özcan Yıldırım söz alarak Halis Hoca’nın yargılamalarında öne çıkan en temel çelişkilere değindi. Yıldırım, yargı makamlarının keyfî tutumlarına ve hukukun en temel ilkelerinin hiçe sayılmasına işaret ederek büyük bir aymazlığın olduğunu belirttiği konuşmasında şunları söyledi:
“Halis Hoca’nın dava dosyalarında ilginç birkaç nokta var, onların altını çizmek istiyorum: Halis Hoca hakkında açılan davalar önce El-Kaide liderliğiyle başlıyor, süreç içerisinde IŞİD’e dönüşüyor; karar kısmında iki zıt örgütün, sahada birbiriyle savaşan iki örgütün yöneticisi olmakla suçlanıyor. Yani ortada var olması mümkün olmayan bir örgütün liderliğiyle yargılanarak ceza alıyor. Gerçekten akıl alır gibi olmayan bu durum, hukukun geldiği garabeti gözler önüne seriyor.
Halis Hoca hakkında açılan dört dava dosyası da onun aynı konuşmalarına dayanıyor. Yani farklı mahkemeler aynı konuşmayı farklı şekillerde yorumlayarak dava dosyası oluşturuyorlar. Açıkçası bir adamın hapiste kalması ve üzerine toprak atılması için çabalanıyor. Gerçek bir delil olmamasına rağmen şüpheyle dosya oluşturulması hangi amaca dayanıyor, merak ediyoruz doğrusu. Halis Hoca’nın mağdur edilmeye devam edildiği dört farklı dosya var ve bunlardan bir tanesinin daha 8 Şubat’ta Bakırköy 16. Ağır Ceza Mahkemesinde karar duruşması yapılacak. El-Kaide örgütü olarak başlatılan dosya farklı örgütlere, hatta örgüt ismine bile gerek kalmadan yapılan bir yargılamaya evriliyor ve sonuçta hangi örgütten ceza verilecek bilmiyoruz.
Mahkemelere sormak istediğimiz sorular var: Halis Bayancuk birbirine zıt iki farklı örgüte nasıl liderlik yapabiliyor? Sahada savaştığını iddia ettiğiniz iki örgütün ortak bir yapılanması nasıl mümkün olabiliyor? Halis Bayancuk’a, var olmayan bir örgütten nasıl ceza verebiliyorsunuz? İddia ettiğiniz bu örgütü kim kurdu? Ne zaman kurdu? Nasıl kurdu? Silahlı terör örgütü yöneticiliği cezası verdiniz Halis Bayancuk’a, hangi silahlı örgüt bu? Adı ne, faaliyetleri neler? Görülüyor ki bu cezalar gerçekten hukuki olmadığı gibi insani ilkelerle de bağdaşmıyor. Şuranın altını çizmek gerekir: Bu delillere hangi kıyafet giydirirsek giydirelim, hangi terziyi çağırırsak çağıralım, buraya hiçbir şekilde terör örgütü yöneticiliği verilmesi, bu suçlamayla bu ceza verilmesi mümkün değil. Çünkü insaf sahiplerinin yanında artık mızrak çuvala sığmıyor.”
Son olarak panele Zoom aracılığıyla katılan Gazeteci-Yazar Kenan Alpay’a söz verildi. Halis Hoca’nın yargılamalarında medyanın ve siyasi iradenin tavrının da oldukça belirleyici olduğuna değinen Alpay şöyle konuştu:
“Yargının, bağımsızlığını koruyarak hukuki yargılamalar yapması gerekirdi. Ancak burada gördüğümüz gibi Halis Bayancuk fikir suçu nedeniyle yargılanıyor. Medya ve siyasi partilerin baskıları nedeniyle yargılanması gayr-i hukukidir. Ve kendisine isnat edilen suçların somut hiçbir karşılığı da yok. Halis Bayancuk’un yargılamalarında açıkça bir hukuk garabetiyle karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum. Sürekli olarak önce yargılayıp sonra serbest bırakılması, ardından tekrar tutuklanması, tekrar salıverilmesi Türkiye açısından mahkemelerin hukuktan uzaklaştıklarını gösteriyor. Halis Bayancuk ismi etrafında medya da âdeta bir psikolojik savaş verilerek görüşlerinden ötürü, fikirlerinden ötürü, sahip olduğu dünya görüşünden ötürü doğrudan doğruya bir terör örgütünün lideri ya da bir terör örgütünün hiyerarşik yapısında yer alan bir isim olarak yaftalandı ve maalesef o yafta üzerinden, o psikolojik harekât üzerinden Halis Bayancuk, on iki yıldır yargılanıyor. Tabii ki sadece Halis Bayancuk davasında usulsüzlük yapılmadı, sadece Halis Bayancuk üzerine bir psikolojik harekât ve bir yaftalama operasyonuyla bir ceza süreci işletilmedi. Maalesef Türkiye’de Yargı, toplumun temel hak ve özgürlükler noktasında birtakım beklentilerini, taleplerini karşılayabilecek vasıflardan uzak. Ancak bütün bunlara rağmen elbette ki bizim Halis Bayancuk davası üzerinde özellikle durmamızın sebebi bir kişinin fikirlerinden, görüşlerinden, ortaya koymuş olduğu davet çabalarından ötürü yargılanması; birincisi bu. İkincisi de bu davet çabalarını birtakım algı operasyonlarıyla doğrudan terörle eşitleme yönünde ortaya koyulan çabaları kınıyor ve ayıplıyoruz. Yoksa Halis Bayancuk’un fikirleriyle, görüşleriyle, davet çabalarıyla eğer birileri fikrî anlamda, eleştirel anlamda, itirazlar anlamında mücadele eder ve onunla bir münazaraya girerse bunda herhangi bir beis yok. Kötü olan şey, Halis Bayancuk’un fikirlerini mahkeme kanalıyla bastırma noktasında ortaya konulan iradedir. Bizim asıl itiraz etmemiz gereken noktanın da bu olduğunu düşünüyorum.
Siyasilerin bu tavırları adaleti zedelemekte. Halis Bayancuk’un bir ân önce tahliye edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Avukatı Serkan Bey ile konuştuğumuzda yargılamanın delil açısından yetersiz olduğunu görüyoruz. Kendisinin gönderdiği mektuplarda, göndermiş olduğu mesajlarda hâlen suçsuzluğuna ilişkin vurgu yapması, herhangi bir agresif tavra bürünmemesi; aksine kendisine inanan ve güvenen insanları bir hukuk ve hak mücadelesi içerisinde olma yönünde teşvik etmesi adaletin tecelli ettirilmesi gerektiğini bize açıkça gösteriyor. Biz bu yargılamaların önündeki engellerden kurtulmalı ve adaletin tesis edilmesi için gerekli adımların atılması gerektiğini düşünüyoruz. Adil bir yargılanma yapılması için gerekeni hem siyasiler hem de hukukçular üstlenmeliler.”
Moderatör Kaya Kartal paneli kapatırken önümüzdeki hafta karar duruşması olması beklenen 16. Ağır Ceza Mahkemesindeki yargılamaya değinerek, “Umuyoruz ki 8 Şubat’ta verilecek yeni kararla birlikte artık en azından bu süreç toparlanmaya çalışılır. Diğer dosyalarda da artık işin siyasi boyutu bir tarafa bırakılarak dosyaların içerikleri üzerinden hukuki bir bakışla hukuki bir zemin oluşturulur diye umut ediyoruz.” sözleriyle oturumu sonlandırdı.