Diyarbakır Cezaevi’ndeki işkence iddiaları hakkında bir rapor daha yayınlandı

04.04.2020 tarihinde Batman M Tipi Cezaevinde bazı tutuklu ve hükümlülerin son çıkan infaz düzenlemelerinin kendilerini kapsamaması nedeniyle isyan çıkardıkları ve akabinde Diyarbakır 4 Nolu T Tipi cezaevine çok sayıda tutuklu ve mahkumun nakil edildikleri basına yansımıştır.

Nakil sonrası nakledilen hükümlülerden bazılarının aileleri tarafından HAK İnisiyatifi Diyarbakır Temsilciliğine yaplan başvuru sonrası, nakil esnasında tutuklu ve hükümlülere kötü muamele edildiği, nakledildikleri cezaevi koşullarının yetersiz olduğu ve ciddi sorunlar barındırdığı bilgileri kapsamında bir dizi araştırma ve cezaevi görüşleri yapıldı.

HAK İnisiyatifi Diyarbakır Temsilciliği mensubu insan hakları aktivistleri ve hukukçular tarafından 8 Mayıs ve 12 Mayıs tarihlerinde hükümlüler Yunus GÜNEŞ, Muhammed Nur AK, İdris AYIŞ ve Rıdvan NEYLÜFER ile görüşmeler yapıldı.

HAK İnisiyatifi Diyarbakır Temsilciliği’nin hazırladığı ve kamuoyu ile paylaştığı ayrıntılı raporun tamamına ulaşmak için tıklayınız.

“Raporda yer alan iddialar, talepler ve kanaatimiz aşağıdadır.

İddialar

  1. Nakil esnasında ve kabul süresince tutuklu ve hükümlerin darp edildiği,
  2. Nakil sonrası kişisel eşyaların çoğunun verilmediği, verilenlerin ise kullanılamaz haldeverildiği,
  3. Mahpusların kıyafetlerinin sadece iç çamaşır kalacak şekilde uzun bir mesafe (X raycihazına kadar) elbiseleri taşıtılarak yürütüldükleri bütün bu işlemler sırasında cezaevi görevlileri tarafından keyfi darp ve cebire maruz kaldıkları ve bu suretle kötü muamele yapıldığı,
  4. Mahkûm haklarından şikâyet ve görüşme haklarının ihlal edildiği,
  5. Nakil tarihinden sonraki bir tarihte (08.05.2020) darp ve cebir iddiaları,
  6. Mahkûmların temel haklarından olan sağlık ve tedavi haklarının ihlal edildiği iddiaları.

Hükümlü Yunus GÜNEŞ ile 08.05.2020 yapılan görüşmeden;

“Batman M Tipi cezaevinde 04.04.2020 tarihinde bazı tutuklu ve hükümlülerin isyan çıkardığını, kendisinin tek kişilik odada kaldığını, olay günü sadece sesler duyduğunu, isyana müdahale bittikten sonra cezaevi görevlileri tarafından yanına gelindiğini, eşyalarının toplamasını, nakil edileceği bilgisi verildiğini ve hiçbir şekilde isyana dâhil olmadığını, bu durumun Batman Cezaevi personeli tarafından bilindiğini fakat diğer tutuklu ve hükümlüler ile birlikte Diyarbakır 4 No’lu Cezaevine nakil edildiğini belirtmiştir. Mahkûm, 05.04.2020 tarihinde 12 kişiliyle beraber sabah saat 06.10 ring aracıyla Diyarbakır doğru yola çıktığını, kendisinin bulunduğu ring aracı dışında yaklaşık 400 kişinin de başka ring araçları ile nakledildiği belirtmiştir. Diyarbakır’a sabah erken saatlerinde gelindiği kampüs girişinde araçların durduğunu mahkûmların tek tek dışarı çıkarıldığı ve iki sıra halinde jandarmanın koridor oluşturduğunu, mahkûmların elleri arkadan kelepçeli ve başları eğdirilerek çıkarıldıklarının ve jandarma tarafından oluşturulan koridor boyunca darp edilerek ilerletildiklerinin, ring aracında yolculuk boyunca herhangi müdahale olmadığını, jandarma tarafından oluşturulan koridora teslim edilmeden önce Batman’dan kendilerini getiren cezaevi personeli görüşülen şahsın 3 isyana katılmadığı belirtildiği için koridorda kendisine kötü muamele edilmediğini belirtmiştir. Akabinde cezaevi mahkûm kabul bölümüne getirildiklerini, burada cezaevi görevlileri tarafından tutuklu ve hükümlülerin iç çamaşırı dışındaki tüm elbiselerini çıkartmaları istendiğini, arkaları dönük şekilde bekletildiğini, çıkartmayı istemeyenlere ağır müdahalelerde bulunulduğunu, mahkûmların bu sırada cop, tekme, tokat ile de darp edildiğini, elbiselerini çıkaran mahkûmların elbiselerini X-RAY cihazına kadar bu şekilde elbiseleri taşıttıklarını, mahkûmlar koğuşlara alınana kadar bu şekilde bekletildiğini, burada kendisine cezaevi görevlileri tarafından müdahale edildiğini, ayaklarına ve sırtına cop darbesi aldığını, bazı mahkûmların dişlerinin kırıldığını, yüzlerinden ve kafalarından yara aldıklarını fakat geldiklerinden beri 35 gün geçmiş olmasına rağmen revire hiç çıkarılmadıklarını bu yüzden darp raporu alamadıklarını, getirildiği odanın çok kirli ve tozlu olduğunu, temizlik malzemesi istemesine rağmen verilmediğini, 15 gün boyunca çöp poşeti üzerinde namaz kılmak zorunda kaldığını, nakilden yaklaşık 15 gün sonra avukat görüşüne çıktığında bile hala koridorlarda kan izlerinin olduğunu ifade etmiştir. Konuya ilişkin olarak Cumhuriyet Başsavcılığına ve Bakanlığa kendisi dâhil birkaç mahkûmun dilekçe yazdığını fakat dilekçelerin cezaevinden çıkış yapıp yapmadıklarına dair endişelerinin olduğunu belirtmiştir. Ayrıca nakilden sonra yaklaşık 15 gün boyunca kişisel eşyaları ve elbiselerinin kendilerine verilmediğini, 15 gün boyunca aynı elbise ile kaldığını, mahkûmların tüm elbiselerinin havalandırmaya bırakıldığını ve günlerce yağmurda bekletildiğini, ayrıca bütün elbiselerin ayrı ayrı paketlenmiş olmasına rağmen hepsinin karıştırıldığını, birden fazla defa talep etmesine rağmen sadece elbiselerinin verildiğini fakat elbiselerin kullanılmaz halde olduklarını ve buzdolabı, televizyon, tespih, saat, ajandalarını, fotoğraf albümleri, defter ve kitaplar gibi çoğu eşyalarının hala teslim edilmediğini aktarmıştır. Yine nakilden sonra ilk 2 hafta hiçbir şekilde telefon ve normal görüşe çıkartılmadıklarını, iki haftadan sonra 20 dakika olan telefon görüşme hakkının sadece 10 dakikasını kullanabildiklerini ifade etmiştir. Söylediklerinin teyidi amacıyla nakil edildikleri gün olan 05.04.2020 tarih ve saat 7.10’dan itibaren güvenlik kayıtları incelendiğinde doğruluğu ortaya çıkacağını ifade etmiştir.”

Talepler

  1. Rapora konu iddialar nedeniyle Diyarbakır 4 Nolu T Tipi Cezaevinde 5 Nisan 2020 ve 8 Mayıs 2020 tarihleri arasındaki kamera kayıtlarının delil olarak muhafaza altına alınmasını,
  2. İşkence ve kötü muamele iddiası nedeniyle İstanbul Protokolü ilkelerine dayalı olarak Adalet Bakanlığı tarafından idari soruşturma ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından cezai soruşturma başlatılarak başta “İlker” olarak adı bildirilen cezaevi çalışanı olmak üzere nakil sonrasında cezaevinde görevli tüm kişilerin ve mahpuslardan şikâyetçi ve görgü tanıklarının beyanları alınarak işkence, darp, cebir, kötü muamele ve görevi kötüye kullanma suçlarını işledikleri tespit edilen ve edilecek kişiler hakkında gerekli soruşturmaların etkin ve hızlı bir şekilde yürütülmesini,
  3. İddiaların vahameti nedeniyle soruşturmanın selameti açısından ilgili cezaevinde nakil sonrasına görevli ve rapora konu iddialardaki eylemlerle ilgisi olduğundan şüphe edilen kişilerin açığa alınmalarını,
  4. Rapora konu nakil olayı nedeniyle fiziksel veya psikolojik şiddete uğradığını beyan eden mahpusların gerekli muayene ve kontrolden geçirilerek şikâyetlerinin alınmasını, mahpuslardan talep edenlere ve ihtiyacı olanlara gerekli tedavilerin sağlanmasını,
  5. Rapora konu iddialar nedeniyle 05.05.2020 tarihinde yapılan açıklamanın da dikkate alınarak sorumlu ve yetkili kurum veya kurumlarca kamuoyunu bilgilendirici mahiyette açıklama yapılmasını ve benzer mahiyette olayların yaşanmaması adına ne gibi tedbirlerin alındığının açıklanmasını,
  6. Mahpusların şikâyetlerinin ve iletişim taleplerinin zamanında değerlendirilmeye alınıp alınmadığını denetleyen bir sistemin kurulmasını,
  7.  Ailelerin mahpuslarla yapacağı görüşleri eziyet olmaktan çıkaracak kolaylaştırıcı tedbirin alınması ve imkânların sağlanmasını talep ederiz.

Kanaat ve sonuç

Raporda ayrıntılı olarak yer verilen mahpus görüşmeleri ile araştırmacı ve rapor heyetinin değerlendirmeleri neticesinde başta Türkiye’nin taraf olduğu Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Hakları Sözleşmesi, İşkence ve Diğer Zalimane, Gayriinsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine, iç hukukta ise Anayasa, Türk Ceza Kanunu ve Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanuna muhalefet edildiği, iç hukuk ve uluslararası hukukta ittifakla korunan temel hak ve hürriyetlerden işkence ve kötü muameleye uğramama hakkının temel düzeyde ihlal edildiği kanaati oluşmuştur.

Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 53. maddesinin keyfi olarak uygulanmadığı, İnfaz Hâkimliği Kanununun, şikâyeti düzenleyen maddelerinde tanınan kanuni hakların kullandırılmasına sistematik olarak engel olunduğu, bu şikâyetlerden dolayı başvurulabilecek etkili bir iç hukuk yolunun bulunmadığı yine iddialar doğrultusunda tespit edilmiştir. Bunun yanında cezaevine görüş için gelen kişilerin ana girişten mahpusların bulunduğu binalara ulaşıncaya kadar çok fazla vakit geçirmek zorunda kaldığı bu haliyle mahpus ailelerinin cezalandırılmasını netice veren bir durum olarak değerlendirilmiştir.

Başvurucuların dile getirdiği iddialardan olan:

a) Nakil esnasında ve kabul süresince tutuklu ve hükümlerin darp edildiği iddiasının

Anayasanın 17/3, AİHS m.3, BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi m.5, Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi m.7 ve genel olarak İşkence ve Diğer Zalimane, Gayriinsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunu’ndaki zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı muameleyi yasaklayan 2. Maddesi ve Türk Ceza Kanununun 94. maddesine aykırılık teşkil ettiği,

b) Nakil sonrası kişisel eşyaların çoğunun uzun süre verilmediği, verilenlerin ise kullanılmaz halde olduğu iddiasının Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun nakli düzenleyen 53. ve 55. Maddelerine aykırılık teşkil ettiği,

c) Cezaevi görevlilerinin ve idarecilerin iddialara konu diğer keyfi muamelelerin TCK m.257 ve 295’e kapsamında takibi şikâyete bağlı olmayan, suç sayılan fiillerden olduğu,
d) Mahpus haklarından şikâyet ve görüşme haklarının ihlal edildiği iddiasındaki eylemin İnfaz Hâkimliği Kanununun, şikâyeti düzenleyen 5. Maddedeki hakkın kullanımının engellenmesi nedeniyle yine TCK m. 257 ve 295 kapsamında suç teşkil ettiği,

e) Mahpusların temel haklarından olan sağlık ve tedavi haklarının ihlal edildiği iddiasındaki eylemlerin Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un muayene ve tedaviyi düzenleyen 71. Maddesindeki hakkı ihlal ettiği bu nedenle TCK m. 257 ve 295 kapsamında suç teşkil ettiği değerlendirilmiştir.

f) Yeni benzer vakıaların yaşanmaması için yetkilileri yasal düzenlemeler yapmaya, mevcut yasal düzenlemelerin uygulaması için gerekli denetim mekanizmaları kurmaya ve toplumun hassas olduğu bu gibi ortak yaşam alanlarının ceza üstüne cezalandırma doğurmayacak düzenlemeler ve uygulamalar ile yönetilmesi gerektiğini belirtiyoruz.

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

spot_imgspot_img

Sıcak Gelişmeler

Benzer Haberler