Bir dava adamı Seyyid Kutup!

Doğumu ve ilk eğitimi

Seyyid Kutub gerek Mısır gerekse Mısır’ın da bir parçası olduğu İslam dünyası adına büyük buhranların yaşandığı bir dönemde 1906 yılında Mısır’ın Asyut kasabasısında, dindar bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası Hacı İbrahim Kutub ziraatle uğraşır, elde ettiği mahsulün bir kısmını satar bir kısmını da bölgesindeki yoksul insanlarla paylaşırdı. Annesi ise dindar ve asil bir aileye mensuptu. Seyyid Kutub’a terbiyesiyle, sevgi ve şefkatiyle tesir etmişti. 

Seyyid Kutub’un Hamide ve Emine adlı iki kız kardeşiyle Muhammed adında küçük bir de erkek kardeşi vardı. Kahire’de okurken babasını kaybetmesiyle, annesinin ve kardeşlerinin bütün mesuliyetleri onun üzerine yıkılmış oluyordu. O da bu durumdan oldukça sıkılmıştı. Bu sıkıntıdan biraz olsun kurtulmak için, annesini Kahire’ye taşınmaya razı etti ve Kahire’ye taşındılar. 1940 yılında annesinin ani vefatı Seyid Kutub’u derinden etkilemişti. Kendisini hayatta yalnız hissetmeye başladı. Bu konudaki duygularını bizzat kendisi bazı kitaplarında okuyucuya aktarmaktadır.

Ortaokul ve lise tahsilini el Ezher’de bitirdi. Kahire Üniversitesi’nin Darul Ulum fakültesine girdi. 1933 yılında mezun oldugu fakülteye aynı yıl öğretim görevlisi olarak tayin oldu. 1939 ve sonrasında İslami düşünceye yöneldi. 1946′da Konum Dersleri isimli makalesini yayımladı. Çoğuna göre bu makalesi onun İslami düşünceye girişini temsil eder. Makalesinde toplumun ıslahının ve Müslümanların bu yönde çalışmasının Kur’an’ın emri olduğunu savunuyor, Mısır’ın o dönemki toplumsal yapısını ve geçirmekte olduğu dejenerasyonu eleştiriyordu.

“Amerikan medeniyetini ilkel gördü”

Seyyid Kutub Milli Eğitim Bakanlığı’nda çalışan sıradan bir memur değildi. Çözüm önerileri sunan ve bulunduğu ortamı değiştirmek isteyen bir kimseydi. Onun bu değişim arzusundan rahatsız olan kimseler ABD’ye gönderilmesini ve orada çalışmalar yapmasını talep ettiler. Bu sebeple 1949 yılında ABD’ye gitti. Bu dönem boyunca Amerikan yaşam tarzını ve toplumunu, tanık olduğu ırkçılığı eleştirdi, Amerikan medeniyetini ilkel olarak gördü ve reddetti. Ayrıca, 1949 yılında, o yurtdışındayken, İslam’da Sosyal Adalet isimli eseri yayınlandı. Bu eserinde gerçek sosyal adaletin İslam’da olduğunu öne sürdü. Ayrıca yine ABD’deki yıllarında, daha önce kaleme almış olduğu edebi makale ve eserleri eleştirdi, o dönemlerde sahip olduğu daha seküler olarak tanımlanabilecek edebiyat anlayışından ziyade edebiyatın da kaynak olarak en başta İslam’ı alması gerektiğini savundu.

Kitaplarında, genellikle toplumdaki geleneksel İslam anlayışına karşı, İslam’ın öz kaynakları olan Kuran ve sünnete dayalı bir İslam anlayışını savundu. Tasavvufta bozulma olarak gördüğü konuları eleştirdi.

Mısır’a döndüğünde, kamu hizmetinden ayrılıp Müslüman Kardeşler teşkilatına katıldı. Teşkilatın gazete ve dergilerinden devamlı olarak düşüncelerini aktarmaya çalışırken, teşkilatın genel düşüncesiyle kendi fikirleri arasındaki bazı farklılıklar ortaya çıksa da, Müslüman Kardeşler ile olan ilşkisi devam etti.

1954 yılında Cemal Abdunnasır’a düzenlenen suikast sonrasında diğer Müslüman Kardeşler mensupları gibi gözaltına alındı ve ardından hapishaneye atıldı. Hapishanede artık rutin bir uygulama haline gelen işkenceler sonucu sonucunda mide ve bağırsak kanamasına maruz kaldı. Mahkemesini izlemek amacıyla Mısır’a gelen insan hakları temsilcisinin Seyyid Kutub’un vücudundaki işkence izlerini görmemesi için mahkemesi ertelendi. İnsan hakları temsilcisinin Mısır’dan ayrılmasından iki hafta sonra Kutub, mahkemeye çıkarılarak 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Hapiste on yıl kaldıktan sonra sağlık durumundan ve Irak devlet başkanı Arif Abdüsselam’ın ricalarından dolayı serbest bırakıldı. Ama kendi evinde zorunlu ikamete tabi tutuldu.

“Fikirleri yüzünden idam edildi”

1965′te “Yoldaki İşaretler” adlı kitabından dolayı tekrar tutuklanan Kutub, bu kez birkaç hastalığa birden yakalanmış, yaşı da 60′a dayanmıştı. Buna rağmen Mısır hapishanelerinde gördüğü işkenceler devam etti. Seyyid Kutub’un kendisinin gördüğü işkenceler yanında, yine kendisine psikolojik bir işkence olması amacıyla akrabalarına de işkence edildi.

Seyyid Kutub bazı kitaplarını hapishanede yazdı. Bunu yapabilmesine olanak sağlayan şey Seyyid Kutub’un anlaşmalı olduğu “Dar İhya el Kitab el Arabi” kuruluşu devleti dava ederek kazanmış ve Kutub’un kitap yazmasına izin verilmek zorunda kalınmıştır.

Kutub hakkında hapishane müdürü dahi şunları söylemiştir: “Bu hapishanede gerçek müdür ben değil Seyyid Kutub’tur. Çünkü bütün problemleri o çözüyor. Aynı koğuşta kalan katiller, dolandırıcılar hapishaneye ait ilaçları şifa niyetine onun elinden alıyorlar. Bu nedenle cezaevi sakinleri ona ‘cezaevinin reisi’ diyorlardı. (Yılmaz, Seyyid Kutub: Hayatı, Fikirleri, Eserleri 107), (Mousalli, Radical Islamic Fundamentalism: The Ideological and Political Discourse of Sayyid Qutb,63)

Mısır makamları Hamide Kutub vasıtasıyla kendisine şu teklifte bulundular: “Şimdiye kadarki söz ve hareketlerinde yanıldığını beyan ederek Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır’dan özür dilediğin takdirde, idam hükmünü bozacak ve seni serbest bırakacaktır.”

Hamide Kutub, ağabeyinin affedilmesini ve yaşamasını çok istiyordu. Bu yüzden de teklifi kendisine iletti. Kutub’un cevabı açıktı: “Eğer idamı hak etmiş olarak hakkın emri ile ipe çekiliyorsam buna itiraz etmek haksızlıktır. Eğer bâtılın zulmüne kurban gidiyorsam, bâtıldan merhamet dileyecek kadar alçalamam.”

Bu sözleri onun fikirlerinde kararlı ve bedel ödemeye hazır bir aksiyon adamı olarak tanınmasına vesile olan sözler olmuştur. Kutub’un fikirleri bilhassa Ortadoğu’da birçok kişi ve harekete temel teşkil etmiştir.

Seyyid Kutub, eş-Şeyh Abdülfettah İsmail ve Muhammed Yusuf Havvaş’la birlikte idama mahkum edilmişti. Seyyid Kutup ve arkadaşları 29 Ağustos 1966′da şehit edildi.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

spot_imgspot_img

Sıcak Gelişmeler

Benzer Haberler