Kırıkkale Cezaevi’nden Sincan 2 Nolu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne sevk edilen İsmet Karak’a Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından gönderilen müddetnamede hak ederek tahliye tarihine “ölene kadar” yazılarak, koşullu salıverilme tarihi belirtmedi. Karak, daha önce kaldığı cezaevlerinde kendisine gönderilen müddetnamelerde böyle bir ibarenin yer almadığını belirterek itirazda bulundu. Karak’ın itirazını değerlendiren Ankara 1’inci İnfaz Hakimliği, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın “müddetnameye itirazın reddine karar verilmesi” yönündeki mütalaasını kabul ederek itirazı reddetti.
Koşullu salıverilme hakkından yararlanamaz
Mezopotamya Haber Ajansı’nda yer alan habere göre, savcılık mütalaasında, Karak’ın “devlete karşı suçlar” kapsamında ceza aldığını belirterek, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldığı için koşullu salıverilme hakkından yararlanamayacağını savundu. Savcılığın ret istemi olarak sunduğu gerekçelerinin aksine Karak’a 2015 yılında gönderilen başka bir müddetnamede koşullu salıverilme tarihi 31 Temmuz 2052 olarak yazıldı.
Başvuruya henüz dönüş yok
İnfaz Hakimliği’nin kararı üzerine Ankara 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’ne başvuran Karak, dilekçesinde, daha önce kaldığı cezaevlerinde kendisine gönderilen müddetnamelerde kanuna uygun olarak hak ederek tahliye ve koşullu salıverilme tarihlerinin yazıldığını belirterek, ilgili müddetnameleri sundu. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından gönderilen müddetnamede “ölene kadar” yazılmasının umut ilkesine aykırı olduğu gibi işkence ve kötü muamele kapsamında olduğunu vurgulayan Karak, müddetnamenin iptalini ve yeniden düzenlenmesini talep etti.
Mahkemeden henüz bir dönüş alamayan Karak, ayrıca İnsan Hakları Derneği’ne (İHD) de başvuruda bulundu. İHD Ankara Şubesi Hapishaneler Komisyonu üyesi Mahir Uslu, hukuk örgütleriyle birlikte durumu Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) ve gerekirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıyacaklarını söyledi.
Kişinin umut hakkı elinden alınıyor
Yüksek Güvenlikli Cezaevlerinde farklı uygulamalarla karşılaştıklarını söyleyen Uslu, “Tek kişilik odalarda kalıyorlar, havalandırmaya tek başına ya da iki-üç kişi çıkarılıyorlar. Ciddi bir tecrit uygulanıyor” dedi. Kanunda düzenlendiği üzere hükümlünün koşullu salıverilme tarihinin hesaplanarak müddet nameye yazılması gerektiğini vurgulayan Uslu, “Müebbet hapis cezası alan biri 36 yıl sonra tahliye olur. Ağırlaştırılmış müebbet ve süreli hapis cezası alanların cezası da 40 yıl sonra tahliye olacak şekilde müddetnameye yazılır. Hükümlü 40 yıl sonra tahliye olacağını bilir. Ama şimdi böyle bir uygulamayı Sincan Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde görüyoruz. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almış tüm mahkûmlara davasına bakılmaksızın bu ibarenin yazıldığını görmekteyiz” ifadelerini kullandı.
Müddetnameye “ölene kadar” yazılmasının Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) aykırı olduğunu vurgulayan Uslu, “Bu işkence ve kötü muameledir ve kişinin elinden umut hakkını alıyor. Bu yönde AİHM kararları da mevcut. Birebir aynı kararlar değil ama çok paralel kararlar var. Ceza hukukunun temel ilkelerinde de vardır. Bir insanın umudu olmadığı zaman sistem herhangi birini cezalandırıp düzeltmeyi düşünüyorsa bu istediğini de alamaz. Umut bir insanlık hakkıdır. Bunun hiç tartışılmıyor olması gerekirken şimdi karşımıza bu tür uygulamalar çıkıyor” şeklinde konuştu.
Hükümet politikası
Bu tür uygulamaların tutukluların bilerek ölüme terk edilmesi anlamına geldiğini aktaran Uslu, ‘düşman ceza hukukun‘ uygulandığına dikkati çekti. Uslu, “Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanların çoğu muhalif siyasi suçlular olduğunu görüyoruz. Hükümetin toplumsal muhalefete nasıl davrandığını da görüyoruz. Bunun cezaevlerindeki yansımaları böyle oluyor. Böyle bir ibarenin bir hukukçu tarafından yazılamayacağını, gardiyanların yazmış olabileceğini düşündüm ancak bize başvuran kişinin yaptığı itirazda savcının cevabını görünce hükümet politikası olduğunu düşündürdü” diye aktardı.