Halis Bayancuk Hoca, Yahudi işgal devletinin Mescid-i Aksa’ya yönelik insanlık dışı saldırıları sonrası yaşanan gelişmeleri ele aldığı bir yazı yayınladı. Halis Bayancuk Hoca’mız yazısında, İslam aleminin, Yahudi devletinin insanlık dışı saldırıları kaşrısında düştüğü acziyetin sebep ve etkilerini ele alırken, çözüm yollarına dair çok önemli tespitlerde bulundu.
Allah’ın adıyla
Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun
Es-Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuhu
Allah (cc) her birimize af ve afiyet ihsan eylesin. Bizleri maddi ve manevi hastalıklardan korusun. Yaşımızın ve bulunduğumuz ortamın/şartların hayrına muvaffak kılsın, şerrinden muhafaza etsin.
Bu ayki dergi yazısını kaleme alırken, İsrail’in Ramazan ayında Mescid-i Aksa’ya saldırı haberleri gündeme düştü. Aslında niyetim yazıya başka bir konuyla giriş yapmaktı. Ancak İsrail’in vahşeti kalemimi başka yöne çekti. Kalemim yüreğimin peşinden, böyle durumlarda tefekkür ettiğim Kur’ânî bir yasayı yazdı. Şöyle ki:
“Andolsun ki, resûllerimizi apaçık (delillerle) gönderdik. İnsanlar adaleti ayakta tutsunlar diye onlarla beraber Kitab’ı ve mizanı (adalet ölçüsünü) indirdik. (Ayrıca) kendisinde çetin bir güç ve insanlar için faydalar bulunan demiri indirdik. Ta ki Allah, kimlerin gaybta (onu görmedikleri hâlde) Allah’a ve resûllerine yardım edeceğini açığa çıkarıp ayırsın. Şüphesiz ki Allah, (güç ve kuvvet sahibi olan) Kaviy, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) Azîz’dir.” 57/Hadîd, 25
Yüce Allah (cc) Kitab’ı, mizanı (adalet ölçüsünü) ve demiri (yani gücü) semadan indirdiğini söylüyor. Allah’a (cc) ve Resûl’üne (sav) yardımın ancak bu üç araçla olacağını dolaylı olarak anlatıyor.
“İşte böylece biz, her peygambere suçlu günahkârlardan düşman kıldık. Yol gösteren ve yardım eden olarak Rabbin yeter.” 25/Furkân, 31
Peygamberlere düşman olan günahkâr mücrimlere karşı, yalnızca El-Hadi olan Allah’ın (cc) hidayeti yetmiyor, En-Nesir olan Allah’ın yardımı da gerekiyor. Yani güç!
“De ki: ‘Rabbim! Gireceğim yere doğrulukla girmemi, çıkacağım yerden doğrulukla çıkmamı sağla. Kendi katından bana (İslam’ı zafere taşıyacak) yardımcı bir kuvvet ihsan eyle.’ ” 17/İsrâ, 80.
Yüce Allah (cc) Mekke’de mustazaf olan Nebi’ye “Gece duası” öğretiyor. İlahi duanın iki boyutu var: Sıdk/Doğruluk ve İslam’ı zafere ulaştıracak yardımcı kuvvet! Yani hem ahlaki üstünlük (doğruluk) hem de maddi/bedeni üstünlük (güç/kuvvet).
Neden Allah (cc) apaçık delillerle (Kitap) demiri (kılıç), hidayetle yardımı ve doğrulukla gücü yan yana zikrediyor? Çünkü haklı olmanız yetmiyor; güçlü olmanız gerekiyor. Yeryüzünde bazı insanlar güzel sözden, apaçık delilden, ahlaki yaklaşımdan anlamıyor. Kalpleri öyle katılaşmış ki yalnızca kılıç ve cehennem ateşi o katılığı kırabilir; yalnızca korku ve cehennem ateşi kalp hastalıklarını giderebilir.
Bugün İsrail’i bu denli cüretkâr kılan yalnızca küresel tuğyanın desteği ve coğrafyamızın satılmış siyasileri değil. Meydanlarda heyheylenip arka tarafta İsrail’le siyasi/iktisadi ilişkiler geliştiren marabalar da değil tek sebep… Bizlerin zayıf olması, hidayetle gücü bir araya toplayan İslami bir yapının olmaması da bir sebep…
Bir diğer sebep; bölgemizdeki tüm devlet ve örgütler birbirine düşman, neredeyse her biri direkt veya dolaylı, bir diğeriyle savaşıyor. Suriye, Irak, Libya ve Yemen yerle bir oldu… Mısır, İran ve Türkiye ekonomik olarak çökmek üzere… Her üç ülkede de sistemi kuran yapılar birbiriyle savaş halinde, enerjilerini iç meselelere harcıyorlar. Kastım; Türkiye’de Fetö-AKP ve AKP-Muhalefet çekişmesi; İran’da Hamaney/Kasım Süleymani ve Ruhani/Zarif çekişmesi; Mısır’da Sisi ve İhvan çekişmesi… Denebilir ki her ülkede siyasi çekişmeler var; Türkiye, Mısır ve İran’daki siyasi çekişmeler de normal… Evet, her ülkede siyasi çekişme var. Hatta dünyada en ilginç siyasi çekişmelerden biri İsrail’de yaşanıyor. Ancak dünyanın hiçbir yerinde siyasi muhalefetler fırsat bulunca birbirini öldürüp hapsetmiyor, varlığını bir diğerinin yok olması üzerinden tanımlamıyor, en önemlisi, ülkesi açık saldırı altındayken düşmanla iş tutup ülkesini çökertmek için uğraşmıyor. Türkiye, İran ve Mısır’daki siyasi çekişmeyi dünyadaki benzerlerinden ayıran bu ve kanaatimce bu benzerlik tesadüf değil… Allah en doğrusunu bilir. Bölgede kendi başına varlık gösterebilecek hiçbir yapı kalmadı. Devletlerin ve yapıların ajandasında her türlü senaryo var. Bir tek İsrail yok… Elbette bu devlet ve örgütlerden İslami/tevhidi bir çıkış beklemiyoruz. Ancak ulusal, milli, iktisadi, siyasi olarak çöküyorlar… Bu planlı çökertmenin ardındaki motivasyon İsrail’in güvenliği. Batı yüz yıldır bölgeye yerleştirdiği karakolun, yani İsrail’in güvenliği için tüm bölgeyi ve yapıları çökertiyor, zayıflatıyor. Bunu dahi göremiyorlar. Bu manzaraya bakınca insanın aklına şu ayet geliyor:
“Allah kimi saptırmışsa onu hidayet edecek kimse yoktur. Onları azgınlıkları içinde bocalar bir hâlde bırakır.” 7/A’râf, 186
Bir Kurban Bayramı’nda Saddam’ı idam ettiler. Usame bin Ladin’i katledip cesedini denize attılar. Bağdadi’yi öldürüp “Her şey yolunda yalnızca bir köpeğimiz yaralandı.” dediler. Tüm dünyanın gözleri önünde Mursi’yi yavaş yavaş katlettiler. Şimdi gelin bu dört isme bakın. Arap milliyetçisi baasçı Saddam, selefi Usame ve Bağdadi, ihvancı Mursi… Şayet başarılı olsalar bu listeye Erdoğan’ı da ekleyeceklerdi… Adamlar topyekün coğrafyaya, İslam’a, insanlığa savaş açmışlar… Onlar için sufî, selefî, ihvancı, baasçı; Türk, Kürt, Peştun, Arap fark etmiyor. Kendini İslam’a nispet eden kim varsa vuruyorlar, aşağılıyorlar. Şimdi yine bir Ramazan’da, bayram arifesinde her yıl olduğu gibi Aksa’yı vuruyorlar… Hem de tüm dünyaya izleterek, İslam’ın değerlerini aşağılayarak… Onların başarısı bizi şuna ikna etmiş olmaları: Bu savaş topyekün İslam’a, coğrafyaya ve insanlığa değil; bu savaş, yalnızca …………..’ya açılmış bir savaş. Her yapı boşluğa kendi adını yazıyor ve kendi dışındakilerin satılmış olduğuna inanıyor. Evet, emperyalist tuğyanın başarısı bu…
Daha önce de defalarca yazdım: Elbette mezkûr durum bizi “Hepimiz kardeşiz.” gibi arabesk söylemlere savurmamalı. Zira İslam kardeşliği şer’i iman ve tevhid inancı üzere kurulur. Ancak itikadi hassasiyetimiz, gerçeği görmemize engel olmamalı. Neredeyse 1,5 asırdır coğrafyada aynı oyun, aynı argümanlar, aynı araçlarla sürdürülüyor ve biz görmüyoruz. Görmüyor oluşumuz, çok sinsi bir planla karşı karşıya olduğumuzdan değil, kör olmamızdan kaynaklanıyor. Vahyin göz açıcı basiretine, tarihin tecrübesine, çevremizde yaşananlara körüz. Her grup o kadar kendine odaklanmış ki, kendisine bakmaktan etrafta olup biteni görmeye fırsat bulamıyor.
Bu konuyu çok yazdım, biliyorum. Her fırsatta da yeniden yazacağım. Sizden de şunu rica ediyorum: Bu girişin ana mesajını unutmayın, unutturmayın: Coğrafyamızda var olan savaş bir gruba, devlete veya mezhebe açılmış değil. Savaş tüm İslam’a mensup olanlara, coğrafyaya ve insanlığa açılmış bir savaş. Bu savaşı açan modern Haçlıların gözünde yalnızca iki grup var: Fiilen savaştıkları ve ileride savaşacakları. Yani kurbanlar ve sırasını bekleyenler…
Halis Bayancuk
Silivri 1 Nolu Kapalı Cezaevi