Elysee Sarayı’ndan yapılan açıklamada, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Fransa’nın Ruanda soykırımındaki rolüne ilişkin araştırma yapmak üzere kurulan komisyonun Başkanı Vincent Duclert ve üyeleri kabul ettiği belirtildi.
Komisyonun yaptığı söz konusu araştırmada soykırıma ilişkin Fransız arşivlerinin kullanıldığı ifade edilen açıklamada, soykırıma ilişkin çalışmaların devam edeceği kaydedildi.
Açıklamada, Fransa’nın soykırım suçunun sorumlularının cezalandırılması konusunda çabalarını sürdüreceği aktarıldı. Macron’un, söz konusu raporun, Ruanda ve halkıyla paylaşılacağını söylediği ifade edilen açıklamada, raporun Fransız kamuoyuyla da paylaşılacağı belirtildi.
‘Doğrudan suç ortaklığına işaret eden bir delile ulaşılamadı’
Fransız basınındaki haberlere göre, Macron’a teslim edilen ‘Duclert raporu’nda, Fransa’nın Ruanda Soykırımı kapsamında işlenen cinayetleri gözaldı ettiği, bu nedenle ‘çok büyük sorumluluk’ taşıdığı vurgulandı.
Ancak raporda, Fransa’nın soykırımda doğrudan bir suç ortaklığına işaret eden bir delile ulaşılamadığı kaydedildi.
Fransa, uluslararası camiada uzun zamandır François Mitterrand’ın cumhurbaşkanlığı döneminde, Ruanda’da 800 bin kişinin ölümüne yol açan soykırımı engellemek için yeterli çaba göstermemekle ve savaş suçuna ortak olmakla suçlanıyor.
Macron, 2019 yılında tarihçilerden oluşan söz konusu komisyona 1990 ila 1994 yılları arasında Ruanda’da yaşanan soykırımda Fransa’nın oynadığı rol konusunda kapsamlı bir rapor hazırlanması talimatını vermişti.
‘Fransa’nın soykırımı yapan hükümete silah temin etmesinin ve Fransız askerlerinin Ruanda ordusuna eğitim vermesinin arkasında ülkenin etnikçi yaklaşımı var’
Dönemin Cumhurbaşkanı François Mitterrand’ın, soykırımda önemli rol oynadığı vurgulanan raporda, “Fransa, ırkçı katliamları teşvik eden rejime uzun zaman yatırım uyguladı. Fransa, soykırım hazırlığı konusunda kör davrandı” ifadesi kullanıldı.
Raporda, Fransa’nın soykırımı yapan hükümete silah temin etmesinin ve Fransız askerlerinin Ruanda ordusuna eğitim vermesinin arkasında ülkenin etnikçi yaklaşımının olduduğu söylendi.
‘Fransa, soykırım sırasında sorumlularla ilişkisini kesmekte gecikti’
Fransa’nın soykırım sırasında sorumlularla ilişkisini kesmekte geciktiği ifade edilen raporda, Fransa’nın çoğunluğu Tutsilerden oluşan Ruanda Yurtsever Cephesini (FPR) tehdit olarak gördüğü belirtildi.
Raporda, Fransa’nın 1994’te Turkuaz Operasyonunu başlatmakta gecikmesi nedeniyle Tutsilerin çoğunluğunun hayatını kaybetmesine neden olduğu vurgulandı.
Duclert: Dönemin Cumhurbaşkanı Mitterrand’ın soykırımı yapan hükümet ile yakın ilişkisi vardı
Duclert de basına yaptığı açıklamada, Fransız yetkililerin Ruanda soykırımına ilişkin yürüttüğü siyasetin sömürgenin izlerini taşıdığını belirtti. Fransa’nın Ruanda’da seyrettiği siyasetinin Mitterand tarafından belirlendiğini kaydeden Duclert, Mitterand’ın soykırımı yapan hükümet ile yakın ilişkisi olduğunun altını çizdi.
Duclert, Fransa’nın söz konusu hükümetin, insanları Hutu ve Tutsi gibi etnik gruplara ayıran kimlik kartlarını değiştirmemesi halinde askeri destek vermeyi reddedebileceğini ve baskı yapabileceği ancak bunu yapmadığını kaydetti.
Ruanda soykırımı
Ruanda’da 1994’te Hutular, dönemin Devlet Başkanı Juvenal Habyarimana’nın uçağının düşmesinden sorumlu tuttukları Tutsilere karşı soykırım başlatmıştı. Ülkede 100 gün süren katliamda 800 binden fazla Tutsi hayatını kaybetmişti.
Fransa, soykırımı yapan Hutu hükümetinin uzun süre destekçisi olduğu için uluslararası kamuoyunda ve ülke içinde eleştiriliyor. Fransa, 23 Haziran 1994’de ülkenin güneybatısında sığınmacılar için güvenli bölge oluşturmak amacıyla Turkuaz Operasyonu’nu başlatmıştı. Fransa, soykırımı engellemek yerine soykırımcılara silah ve mühimmat desteği sağlayarak, RuandaYurtsever Cephesinin (RPF) ilerleyişini kısıtladığı için kınanmıştı.
Fransa’nın 1994’te Ruanda soykırımını yapan Hutu hükümetine, Fransız ordusunun kontrolü altında olan bölgeden kaçması için emir verdiği “diplomatik telgraf” ortaya çıkmıştı.
Mitterrand, Le Figaro gazetesine 1998’de verdiği mülakatta, “O ülkelerde bir soykırım yaşanması o kadar da önemli bir şey değil” ibaresini kullanmıştı.