28 Şubat denilince akla gelen ilk şeylerden biri, ”28 Şubat bin yıl sürecek!” çıkışıydı. Bu söz hem darbecilerin kibrinin dışa yansıması hem de İslam düşmanlığının dile dökülmesiydi. Ancak kısa bir süre sonra yaşanan gelişmeler ve hakim iradenin, kendisini İslam’a nispet eden kesimin eline geçmesiyle birlikte çoğu kişi, bu sözün bir safsatadan ibaret olduğu zannındaydı.
Fakat zaman geçtikçe oluşan tabloya bakıldığında şu gerçek idrak edildi: Belki aynı eller tarafından aynı kesime zulüm edilemiyordu ama 28 Şubat zihniyeti devam ediyordu. Dün suçlu olanlar şimdi güçlü oldu ve başka suçlular bulundu. Gücü ele geçirenin kendi nizamını ve kanunlarını kurduğu ve bu vesileyle birilerinin suçlu ilan edildiği kısır bir döngü sürüp gidiyor.
Yargı zulümleri, kanun tanımazlık, yaşanan hukuksuzluk ve keyfi uygulamalar artık akıllara zarar boyuta ulaştı. Bu, 28 Şubat artığı zulümden nasibini alan son isim ise 28 Şubat sonrası cezaevinde de yatmış olan Habil Mert oldu. Mert, bu sefer de Suriyelilere yardım etmekten yargılanıyor. Hakkında El Kaide bağlantılı örgütlere üye olmaktan hapis cezası istenen Mert’in dava dosyası Türkiye’de hukukun ne hale geldiğini açık bir şekilde gözler önüne seriyor.
Atatürk’e hakaret davası olarak başlatılan yargılamanın, sol fraksiyonların dergilerinin El Kaide bağlantısına delil sayılması noktasına nasıl geldiği gibi bir çok sorunlu taraf barındıran dosya, geniş bir kesimin tepkisini çekti. Benzer davalarda olduğu gibi yetkililerden ise bir ses duyulmuyor. Süreç 9 Şubat’ta görülecek karar dosyasına kaldı.
Gazeteci-Yazar Adem Özköse de Sınırsız isimli programının son yayınlanan bölümünde Habil Mert’i konuk etti ve ikili, Mert’in dosyası hakkında konuştular.